Hadis Terimleri 2


HADÎS-İ İLÂHÎ: Kudsî hadis karşılığı olarak kullanılır. Hz Peygamber(s.a.ş)’in rabbine izafe ettiği veya Hz Peygamber (s.a.s)’den rabbine izafe edilerek rivayet edilmiş olan hadistir. Rabbânî hadis de denir.

HADÎS-İ NEBEVÎ: Hadisler genel olarak iki kısma ayrılır, Birincisi nebevi hadisler; ikincisi kudsî hadislerdir. Hadis denilince kasdedilen birincisidir.

HADÎSIHÛ MÜNKER: “Hadisi münkerdir” manasına üçüncü mertebeden çerh lafzidir.

HÂFİZ: Hadis ilminde yüksek derecelere ulaşmış olanlara verilmiş lakaplardan biridir.

HAFÎ İNKİTA’: İsnad zincirini teşkil eden ravilerden bir veya birkaçının düşmesiyle meydana gelen kopukluğa inkita’ denir. Gizli olan ınkıtaya hafî inkita denir.

HAFÎ MÜRSEL: İsnadın başında, ortasında veya sonunda ravinin kendisi ile aynı asırda yaşadığı halde görüştükleri bilinmeyen raviden rivayetine denir.

HÂKİM: Hz. Peygamber (s.a.ş)’den rivayet edilen bütün hadisleri metin, sened, ravi durumu ve öteki teferruatıyla birlikte bilen alime denir.

HAKK: Hadislerin yazılısı sırasında yanlış ya da fazladan yazılan kelime veya ibarelerin iptal edilmesi usullerinden biridir.

HÂLİKUN: Çerhh lafızlarının beşinci derecesinde yer alan ağır çerhe delalet eden lafızlardandır

HÂLU’R-RUVÂT: Ahvâlu’r-ruvât şeklinde çoğul sigası ile de kullanılır. “Ravilerin halleri” manasına adaletli olduklarının tesbit edilmesinde veya aksine çerhedilmelerinde esas olan hallerden ibarettir.

HARM: Bir hadisi bölerek bir kısmını bir yerde, kalan kısmını aynı isnadla bir başka yerde zikretmeye, yahut da bırakmaya denir.

HASÂİŞ: Hz. Peygamber (s.a.ş)’e has üstün meziyetleri konu olarak alan ve semâ’il içinde mutâlaa edilen ilim dalidir.

HASEN: Sahih ile zayıf arasında yer alan, ancak sahihe daha yakın olan bir hadis çeşididir

HASEN-GARÎB: Tirmizî’nin kullandığı birleşik bir terimdir. Hadisin isnadının bir merhaleye kadar garîb, o merhaleden itibaren de hasen oluşudur; veya hadisin metin yönünden hasen, isnad yönünden ise garîb olmasıdır.

HASEN Lİ-GAYRİHÎ: Başka vecihlerden rivayetlerle kuvvet kazanarak saz ve munker olmaktan kurtularak hasen li-gayrihî adını alır.

HASEN Lİ-ZÂTİHÎ: Hasen li-aynıhî de denir. Bir tarife göre adaletli olmakla birlikte zabti hafif olan ravinin muttasıl senedle rivayet ettiği sâz ve illetten ar olan hadistir.

HASEN-ŞAHÎH: Bazı muhaddişler bir hadis hakkında “hâzâ hadîsun haşenün şahîh (bu, hasen sahih bir hadistir)” diyerek hasen ve sahih hükümlerini bir arada kullanırlar. Bir görüşe göre hakkında böyle denilen hadisin isnadı tek ise bu ifade “haşenün ev şahîhun” demektir.

HASEN-ŞAHÎH-GARÎB: Tirmizî’nin ilk defa kullandığı ve herhangi bir açıklama yapmadığı birleşik terimlerdendir.

HAŞENÜ’L-HADÎS: “Hadisleri güzel” manasına gelen bu tabir ta’dil lafızlarındandır.

HAŞENÜ’L-İSNÂD: Muhaddişlerin bir hadisin isnad yönünden hasen öldüğünü belirtmek üzere kullandıkları tabirdir.

HÂZÂ MİN HADÎHÎ: İzne bağlı olmayan münâvele yoluyla rivayette şeyhin kullandığı eda lafzidir. Aynı yerde ve manada “hâzâ semâ’î” eda lafzi da kullanılır.

HÂZÂ MİN HADÎHÎ FE’RVİHÎ ANNÎ: Şeyhin, icazete bağlı münâvele yoluyla rivayette talebeye izin verdiğini açıklamak için kullandığı eda lafızlarındandır. Aynı ma’nada “hâzâ semâ’î fe’rvihî annî” lafzi da kullanılır.

HÂZİHÎ RİVÂYETÎ: Hadis şeyhinin hadislerini i’lâm metoduyla rivayet ederken kullandığı eda lafızlarındandır.

HIFZ: Ravinin şeyhinden rivayet ettiği hadisleri güzelce ezberleyip muhafaza ederek yeri geldiğinde eksiksiz ve fazlasız olarak kendi talebelerine rivayet edebilme yeteneğidir.

HIFZÎ KEZÂ: Muhaddis başka şeyhlerin rivayetlerinden farklı olan rivayetinin aslında ezberlediği şekilde olduğunu belirtmek üzere kullanır.

HİSÂN: “Hasen hadisler” manasına hasenin çoğuludur.

HİYÂRUN: İrâkî’nin İbn Ebî Hâtim tarafından ilk defa tasnif edilen ta’dil lafızlarının ikinci mertebesine eklediği lafızlardandır. Eş-Şehâvî’ye göre hayr lafzi da aynı mertebede yer alır.

HUDDİSTU AN FULÂNİN: “Falancadan naklen bana tahdîd olundu” manasına gelen ibhâm lafızlarındandır.

HUFFÂZ: Hafız kelimesinin çoğludur. Bk HÂFİZ.

HUMÂŞİYYÂT: Beşli manasına gelen “humâşî”nin çoğuludur. Son ravisi ile Hz. Peygamber (s.a.ş) arasında beş ravi olan âlî isnadlarla rivayet edilen hadislere denilmiştir.

HÜVE RUKNU’L-KIZB: “Yalanın direği” manasına çerh lafızlarının en ağırlarındandır.

HÜCCET: Ta’dil lafızlarından biri ve muhaddişlere verilen lakaplardan biri olarak kullanılır.

HÜKMEN MERFÜ: İsnadı Hz. Peygamber’e kadar ulaşan hadislere merfü denir. Açık isnad ederek değil de hükmetmek yoluyla Hz. Peygamber’e ait olduğu anlaşılan hadislere hükmen merfü denir.

İSTİLAH: Hadis alimlerinin bir kelimeyi sözlük anlamından ayrı özel bir manada kullanmalarına ve bu kelimenin sözlük manasından çıkarak hadis ilminde kazandığı hususi manaya delalet etmek üzere kullanılışına denir. Bunlara istilâhât-İ hadîsiyye de tabir edilmiştir.

İBDÂL: Hadis kitaplarından birinde bulunan bir hadisi o kitabın tarîkından başka bir tarîkla müsannifin şeyhinde müsannifle buluşmak üzere daha az sayıda ravi ile rivayet ederse buna müvâfakat adı verilir. Şayet söz konusu müvâfakat kitap sahibinin şeyhinin şeyhinden daha az ravi ile haşıl olursa isnadın bu şekilde meydana gelen uluvvuna ibdâl denir… Bazı hadis usûlu alimleri isnadda uluvv olmaksızın da müvâfakat ve bedel tabirlerini kullanmışlardır. Uluvv söz konusu olmayan bedele ibdâl-İ nâzil diyenler olmuştur.

İBHÂM: Çerh ve ta’dil kadeleri ile ilgili olarak, sıka bir ravinin isnadında kendisi gibi sıka olan şeyhini ismiyle değil mübhem bir şekilde zikretmesine denir.

İBN MÂCE: Hicri üçüncü asır alimlerinden Muhammed b. Yezid b. Abdillah b. Mâce ve ahkam hadislerinden oluşan sünen türünden hadis kitabı.

İBTİDÂ-Yİ SENED: Senedin başlangıcı anlamına gelen bir tabir olarak hadisi rivayet eden veya kitabında nakleden muhaddise denir.

İ’CÂM: Hadis metinlerinin yazılısında yanlışlığı ve karışıklığı önlemek için harflerin noktalanmasına denmiştir.

İCÂZE ÂMME: Umumi icazet manasına icazetin üçüncü nevidir. Bir şeyhin ne rivayet edilecek icazete konu olan kitap veya hadisleri ne de onları rivayete izin verdiği şahıs veya şahısları açıklamaksızın eceztu ehle zemânî (zamanımda yaşayanlara icazet verdim), eceztu li-men edreke zemânî (zamanıma yetişenlere icazet verdim), eceztu li’l-müslimîn (veya cemî’a’l-müslimîn) (müslüman olan herkese izin verdim), eceztu li-men kâle lâ ilâhe illallah (lâ ilâhe illallah diyen herkese icazet verdim)… gibi umumi bir ifade ile verdiği icazettir.

İCÂZE ÂMME MUKAYYEDE: Muhaddisin umumi tabiri biraz kısarak, “bir şehir veya bölge, yahut mezhep mensuplarına…” diyerek kır kayıtlama yapıp verdiği icazettir.

İCÂZE ÂMME MUTLAKA: Kayda tutulmadan umumi cazet vermedir.

İCÂZELİ’L-MA’DÛM: Henüz hayatta olmayan bir kimseye verilen icazettir. Şeyh, eceztu li’men yûledu fî fulânin (falanın doğacak çocuğuna icazet verdim ) gibi bir eda sîgası kullanarak ismini andığı kişinin ileride doğacak çocuğuna hadislerinin rivayet etmesi için izin verir.

İCÂZE Lİ’L-MECHÛL: “İçâze mechûle” adıyla da bilinir. İsmi ve mahiyeti belirlenmemiş meçhul bir kitabı rivayet etmesi için belli bir şahsa, yahut belirli bir kitabı rivayet için meçhul bir şahsa icazet vermektir. İlk uygulama “içâze li’l-mu’ayyen bi’l-mechûl” ; ikincisi ise “icâze li’l-mechûl bi’l-mu’ayyen” isimleriyle bilinir.

İCÂZE Lİ’L-MU’AYYEN FÎ GAYRİ MU’AYYEN: İsmi ve künyesiyle belirlenmiş bir kimseye, icazete konu olan hadisler veya kitap belirlenmeden verilen icazettir.

İCÂZE MÂ LEM YETEHAMMELHU’L-MÜCÎZ: İcazet verenin ileride rivayet edeceği, başka bir deyişle icazet verdiği anda henüz rivayer etmemiş olduğu hadislerin, alınışından sonra rivayet etmesi kaydıyla verdiği icazettir. İcazet şekillerinin sekizincisi sayılmıştır. Bu yolla icazet vermek isteyen şeyh, talebesine “eceztu leke mâ şahha ve mâ yesıhhü indeke min meşmû’âtî (sana işiteceğim hadislerin sahih olanlarını ve sahih kabul ettiklerini rivayete izin verdim) gibi bir eda lafzi kullanır.

İCÂZE MU’ALLAKA: İcazetin beşinci nevidir ve tayin edilmiş yahut edilmemiş bir kimsenin arzusuna bırakılmış şeklidir. Böyle bir icazeti şeyh “eceztu li-men yesâ’u fulânun (falanın dilediği kimseye veya kimselere icazet verdim)” gibi bir eda lafzi kullanarak verir.

İCÂZE MÜCERREDE ANİ’L-MÜNÂVELE: Münâvelesiz icazet, elden vermek olmaksızın verilen icazet manasınadır.

İCÂZE MÜKTERİNE Bİ’L-MÜNÂVELE: Münâvele yani rivayete esas olan hadislerin yazılı olduğu kitabı elden vermekle birlikte verilen icazet çeşididir.

İCÂZET: Sema ya da arz olmaksızın bir muhaddisin rivayet ettiği hadislerin tamamını veya bir kısmını talibin rivayet etmesine izin vermesidir.

İCÂZETU’L-MU’AYYEN Lİ’L-MU’AYYEN Fİ’L-MU’AYYEN: İçâze li’l-Mu’ayyen fî mü’ayyen tabiriyle de bilinir. Herhangi bir yazılı metni elden vermemek kaydıyla muayyen bir şeyhin muayyen birine, belirli bir kitabı rivayet etmesine izin vermesi manasına icazetin ilk nevidir. Bu neviden icazette muhaddis eceztu leke’l-kitâbe’l-fulân (falancanın kitabını rivayet etmende sana icazet verdim); eceztu li-fulânin me’stemelet aleyhi fihristî hâzihî ( şu fihristimde bulunan hadislerin rivayeti için falacaya icazet verdim) ve benzeri ifadeleri kullanır.

İCÂZETU’L-MECÂZ: İcazetle rivayet edilmiş hadislerin yine icazetle rivayet edilmesine izin vermekten ibaret icazet çeşitlerindendir.

İ’DÂL: Hadisin senedinde sahabiye varıncaya kadar iki veya daha fazla ravinin birbiri ardınca gelmesidir.

İDRÂC: Ravinin rivayet ettiği hadisin metnine veya senedine aslında olmayan sözler sokmasına denir.

İFRAD: Hadîs ilminin konularından birine dair müstakil kitap telif etmek manasında kullanılmıştır.

İHBAR: Hadîs Usûlunde tahdis muradıfı olarak bir ravinin rivayet ettiği herhangi bir hadisi ‘ahberenâ’ ‘ahberânî’ lafızlarından biri ile nakletmesine denir.

İHTİCAC: Herhangi bir ser’i meselede hadisi delil olarak kullanmaya, diğer bir deyişle hadisten hüküm çıkarmaya denilmiştir.

İHTİLAT: Metain-i aşere’den Sû’ül-Hıfz olarak (kötü ezberleme) ve Keşretu’l-Galat ( çok hata yapmak) la ilgilidir ve ravinin aklî melekelerinin zayıflaması sonucu şuurunun karışmasıyla rivayet ettiği hadislerin farkında olmamasıdır.

İKLÂL-İ HADÎS: İksâr’in zıddı olarak az hadîs rivayet etmek anlamında bir tabirdir. Başta sahabîler olmak üzere ravilerin az sayıda hadîs rivayet etmelerini ifade eder.

İKRÂR: Kabul ve ikrar etmek anlamını veren bu tabir hadîs usulü ilminde muhaddisin kendisine okunan hadisleri kabul etmesine denir.

İLHAK: İlhak, hadis yazarken yazılması icap ettiği halde yanlışlıkla yazılmayan kelime ve cümleleri sonradan sayfa kenarına yahut satır aralığına yazmaya denir.

İ’LÂL: Bir hadisin senedinde veya metninde bulunan ve dışardan farkedilemeyen illet denilen gizli kusuru ortaya çıkarmaya veya onda böyle bir kusurun olduğuna hükmetmeye denilmiştir.

İ’LÂMU’S-ŞEYH: Hadis şeyhinin bir hadisin veya hadislerin yazılı olduğu kitabın falan şeyhden rivayeti olduğunu talebeye bildirmesinden ibaret tahammülü’l-ilm metodlarından biridir.

İLELU’L-HADİS: Hadislerde bulunan herkesin anlayamayacağı ve dışardan farkedilmeyen illet denilen gizli kusurları konu olarak alan, bunları inceleyen ilme denir.

İLLET: Dış görünüşü itibariyle kadha sebep olabilecek herhangi bir kusur taşımayan hadisin gerçekte sıhhatine zarar verecek gizli bir kusurudur.

İMÂM: Hadis ilminde yüksek dereceleri almış muhaddişlere verilen lakablardandır.

İMLÂ: Bir hadis şeyhinin kendisine müracaat eden veya akdettiği hadis meclislerine katılanlara hadis yazdırmasıdır.

İN ŞAHHA’L-HABER: “Eğer haber sahih ise” manasına gelen bu sözler, Muhammed b. İshak b. Hüzeyme (İbn Hüzeyme)’nin sahihinde yer yer kullandığı tabirlerden biridir.

İNDENÂ: “Bize göre” anlamında olan bu tabir, Hadis Usûlu metinlerinde kullanıldığı yere göre hadis alimlerinin görüşünü aksettirmek için kullanılır.

İNKİTÂ: İsnad zincirini teşkil eden ravilerden bir veya birkaçının düşmesiyle meydana gelen kopukluğu ifade eder.

İNTİKÂ: Daha önce yazılmış hadis kitaplarından seçme hadisler derleyerek yeni bir hadis kitabı tasnif etmektir.

İRÂBU’L-HADİS: Hadis metinlerini meydana getiren kelimelerin doğru ve düzgün bir şekilde okunmasını sağlamak için yazılısı esnasında hareke konulmasıdır.

IRMI BİHÎ: “Kaldır at, hiçbir işe yaramaz” manasına gelen bir tabirdir ve çerh lafızlarındandır. Çerhin İbn Hacer el-Aşkalanî’nin tertibine göre dördüncü derecesindedir ve nisbeten ağır çerhe delâlet eder.

İRŞÂL: Umumiyetle Kibâr-i Tâbi’inden birinin isnadında sahabîyi atlayıp “Hz. Peygamber (sav) buyurdu ki” veya “Hz. Peygamber (sav) şunu yaptı” ve benzeri ifadelerle isnadını Hz. Peygamber (sav)’e ulaştırarak ondan rivayette bulunmasına denir.

İRŞÂL-İ HAFÎ: Yalnızca hadislerin rivayet tarıklarına, isnadlardaki illetlere hakkıyla vakıf olan ve hadis ilminde yüksek dereceler almış alimlerin farkedebilecekleri gizli irşaldır.

İSMÂ: Şeyhin ezberinden yahut kitabından talebesine hadis okumasını ifade eder.

İSNAD: Kısaca bir hadis veya haberi söyleyenine nisbet etmeye denir.

İSRÂ’İLİYYÂT: Hadiste israiliyyât sahabenin Ka’bu’l-Ahbar, Vehb b. Münebbih gibi şahıslardan rivayet ettikleri kıssa ve benzeri haberlerdir. Bunlar hadis sayılmazlar.

İSTİDRÂK: İki anlamda kullanılmıştır. Birincisi, hatalı veya noksan rivayetleri doğrusunu naklederek düzeltmek; diğeri ise bir hadis alımının, şartlarına uyduğu halde kitabına almamış olduğu hadisleri ayrı bir kitapta toplamasıdır.

İSTİHRÂC: Bir muhaddisin kendisinden önce tasnif edilmiş herhangi bir hadis kitabındaki hadisleri kitap sahibinin tarıkından ayrı bir tarıktan kendi isnadı ile rivayet etmesine denir.

İSTİMLÂ: Şeyh denilen hadis alımının hadislerini yazdırmasını istemeye denir.

İSTİNBÂT: Bir müctehid veya fakihin zekâ ve dirayetini kullanarak anlayış gücü ve içtihadiyle nasların gizli mana ve hükümlerini açığa çıkarmasına denilmiştir. Hadis ilmiyle ilgisi, hadis metinlerinden hüküm çıkarılması yönüyledir.

İSTİSHÂD: Bir hadisin aynı manaya gelen ve bir başka sahabiden nakledilen şahidini rivayet etmek, onu şahidi ile desteklemek manasına kullanılmıştır.

İSKÂL: Hadis içinde geçen kapalı ve anlaşılması zor muskil hususlara denildiği gibi, hadisi yazarken yanlış okunmasını önlemek maksadıyla kelimelerin gerekli yerlerine çeşitli harekeler koymaya denir.

İ’TİBAR: Ferd zannedilen bir hadisin başka tarık veya tarıklardan rivayet edilip edilmediğinin, bir diğer ifadeyle ravisinin gerçekten tek olup olmadığının araştırılmasına denir.

İTKÂN: Güvenilir olmak vasfını kazanmış, hadisler üzerinde titizlik gösteren muhaddişlere verilen vasıflardandır.

İTTİSÂL: Hadis usûlunde ittisal, senedin kopuksuz olma özelliğini ifade eden bir tabir olarak kullanılmıştır.

İZTİRÂB: Muhalefetten doğan bir zayıflık sebebidir. Birden fazla ravinin birbirlerinden ayrı olarak rivayet etmeleri halinde adalet ve zabt durumları farklı olmadığından rivayetleri arasında tercih imkansız hale gelir. İşte bu tercih imkanı bırakmayan hale ızdırab adı verilmiştir.

KA-SENÂ: İsnadda en çok kullanılan kale haddesenâ eda lafzının remzidir.

KADH: Hadisin sıhhatine engel olan kusurun onu yok edecek şekilde zayıflatmasına denir.

KALB: Bir hadisin senedinde veya metninde yer alan kelimelerin yerlerini değiştirmeye denir.

KÂLE: “Dedi ki” manasına gelir. Hadis Usûlunde bilhassa isnadda hemen hemen en çok kullanılan lafizdir. Ravi isnadda “kale fulan” dediği zaman rivayetini bir raviye nisbet etmiş olur.

KALÎLU’L-HADÎS: “Hadisi az” anlamını veren bir tabir olup az hadis rivayet eden raviler hakkında kullanılmıştır.

KALILU’T-TAHDİS: Az tahdis eden, yani hadis rivayeti üzerinde az duran demektir. Kendisine müracaat edenlere hadis rivayet etmekten çekinen, çekindiği için de her işittiğini talebeye rivayet etmeyen bazı hadisçilere denilmiştir.

KARA’TU ALÂ FULÂN AN FULÂN: “Falandan rivayet olarak fulana okudum” demektir. Bir şeyhin, şeyhinden icazetle almış olduğu bir hadisi değişik sebeplerle bir diğer şeyhe arz ederek ondan da rivayet ettiğini ifade etmek üzere isnadda kullandığı eda lafzidir.

KARA’TU Bİ-HATTI FULÂN: “Falanın kitabında okudum” manasına bir terkib olup vicâde yoluyla elde edilmiş bir hadisin edâsi sırasında kullanılan lafızlardır.

KÂRI’: “Kara’e (okudu)” kök fiilinden alınma ismi fail olan karı, hadis rivayet yollarından arz veya kırâ’a ale’s-şeyh denilen metotla rivayette hadisleri şeyhe okuyan kimseye denir.

KARÎN: Yaş ve sened bakımından birbirlerine akran hadisçilerin herbirine denir.

KAVİ.: Bazı muhaddişler tarafından sahih yerine kullanılmış bir terimdir.

KAVİYYU’L-HADİS: Hadisi sağlam manasına gelen kavi, bazı muhaddislere göre sıka karşılığı olarak kullanılmıştır.

KEENEHÛ MUSHAFUN: “Sanki mushaf gibidir” manasına gelen bu tabir bazı alimlerce ta’dilin üçüncü mertebesine delâlet eden lafızlardandır.

KEŞRETU’L-GALAT: Ravinin çokça yanılması, rivayet ettiği hadislerde hatasının fazla olmasını ifade eder.

KEST: Hadislerin yazılması esnasında yanlış yazılan yerlerin bıçak veya benzeri aletle kazınarak silinmesine denir.

KETEBE İLEYYE FULÂN: “Falan kimse bana yazdı” manasına gelen bir tabir olup, hadis tahammül yollarından mukatebe metoduyla alınan hadislerin edasında kullanılır.

KEZÂ: Hadis yazılırken, manasında yanlışlık olan ibarenin üzerine aslına uygun olarak yanlış yazıldığını işaretlemek için kullanılan işarettir.

KİTÂB: Yazılı hadis metinlerinden meydana gelen bilinen kitap veya defter şeklindeki kitaba denir.

KİTÂBETU’L-HADÎS: Hz. Peygamber (sav) ve sahabe devrinde hadislerin yazılması ve hadis yazarken dikkat edilecek kaideler olmak üzere iki önemli konuya delalet eder.

KIZB: Hz. Peygamber (sav) üzerine yalan söylemektir. Bir diğer ifadeyle Allah Resulü’nün söylemediği bir sözü kasden ona nisbet ederek rivayet etmektir.

KUNÂ MÜFREDE: Tek künyeler anlamıyla bir tek kişinin künyesi olup başkalarında bulunmayan künyelere denilmiştir.

KUSSÂS: Halkın gözüne girmek için va’zlarında uydurma kıssalar anlatan kıssacılarla hadis uyduran veya va’zlarında uydurma hadisler işleyen vaizlere denir.

LÂ AHADE EŞBETU MİNHU: “Ondan daha sağlamı yoktur” manasında ravilerin ta’dilinde kullanılan lafızlarındandır.

LÂ ARİFUHÛ: Mevzu hadisleri değerlendirme şekillerinden biridir. Hadis ilminde yüksek dereceleri almış, hadisleri iyi bilen bir alimin bir hadis hakkında “bu hadisi bilmiyorum” demesi kendisine başka katılan olmasa bile o hadisin mevzu olduğuna hükmetmeye kâfıdır.

LÂ ASLE LEHÛ: “Aslı yoktur” manasına gelen bu tabir mevzu hadisler hakkında verilen hükümlerdendir. Bu tabirle nitelenen mevzu hadisin, nakledildiği herhangi bir isnadı yoktur.

LÂ.....İLÂ: Hadis Usûlu ilminde hadis yazma kaideleri arasında yanlışlıkla fazladan yazılan kelime veya cümleleri işaretlemek için kullanılan işaretlerdendir.

LÂ ŞEY’: Fazlaca kullanılmayan bir çerh lafzı olduğundan derecesi kesinlikle tayin edilmiş değildir.

LÂ TEHİLLU KİTÂBETU HADÎSİHİ: “Hadisinin yazılması helâl değildir” manasına, bazı alimlerce kullanılmış çerh lafızlarındandır. Çok kullanılmadığından kesin derecesi belli değildir.

LÂ YEŞBUT: “Sabit değildir” demek olup bir rivayetin Hz. Peygamber (sav)’ ait olduğu sabit olmamıştır manasına mevzu olduğunu belirtir.

LÂ YEŞBUT FİHİ ŞEY: Mevzu hadisler veya zayıf ravilerle ilgili kaynak eserlerde bir rivayetin hükmünü bildirdikten sonra o rivayetin ait olduğu konuda Hz. Peygamber (sav)’den hiçbir hadisin sabit olmadığını belirtmek üzere kullanılmıştır.

LÂ YESIHHÜ: Hadisin zayıf veya mevzu olduğunu ifade etmekte kullanılmıştır.

LÂ YÜKTEBU HADİŞUHÛ: Bazı alimlerce ravilerin çerhinde kullanılan lafızlardandır.

LÂ YUS’ELU ANHÜ: Aralarında Şehavî’nin de bulunduğu kimi alimlere göre ta’dil lafızlarındandır. İkinci mertebe ta’dil lafızları arasında yer alır.

LÂ YU’TEBERU BI-HADÎSİHİ: Hadisi (veya kendisi) ile itibar olmaz, anlamına gelir ve ağır çerhe delâlet eden beşinci derece çerh lafızlarındandır.

LAFZEN RİVÂYET: Ma’nen rivayetin karşılığıdır ve hadisleri lafızlarıyla rivayet etmektir.

LAHAK: Hadis yazarken metinden düşen kelime veya ibarelerin hasıyede gösterilmesidir.

LAHN: Muhaddis hadisini rivayet ederken lahn ve tashif yaparak rivayet etmemesi gerekir. Buradaki lahn hadis lafızlarının I’rabını belli etmeyecek şekilde okumaktır.

LEHU BELÂYÂ: Belalıdır manasına gelen bir tabir olup bir ravinin hadis uydurduğunu ifade eden çerh lafzi olarak kullanılmıştır.

LEHU SUHBE: Bilhassa sahabe hakkında kullanılan tabir, “sohbeti vardır” manasına gelir. Hakkında böyle söylenen kimsenin sahabi olduğunu ifade eder.

LEM ECİDHU: Hadis ilminde otorite bir alimin bir hadisin mevzu olduğuna hükmederken kullandığı tabirlerdendir.

LEM YERVİHİ İLLÂ FULÂN AN FULÂN: Ravinin bir muhaddisten rivayetle teferrudunu ifade eder.

LEYSE Bİ-ME’MÜN: “Güvenilir değil” manasıyla kimi alimlere göre çerh lafzidir ve çerhin beşinci mertebesine delâlet eden lafızlar arasında yer alır.

LEYSE Bİ-ŞEY’: La yusâvi şey’en ile aynı manaya gelen çerh lafızlarındandır. Çerhin dördüncü derecesine bu iki lafz da “bir para etmez, bir şeye değmez” manasına gelir.

LEYSE Bİ-ZÂKE: Leyse bi zâke’l-kavî ile aynıdır. İkisi de “o ravi aradığın gibi (kuvvetli) değil” demektir. Hakkında bu şekilde çerh hükmü verilmiş ravinin hadisleri büsbütün reddedilmez. İ’tibar için yazılır.

LEYSE Bİ’L-METÎN: Çerh lafızlarından olup çerhin birinci mertebesine delâlet eden lafızlara el-Irakî’nin ekledikleri arasında yer alır.

LEYYİNÜN: “Hadiste gevşektir” manasına çerh lafızlarındandır. Çerhin birinci mertebesine ve en hafifine delâlet eder.

LİKÂ: Mulakât da denir. Lika veya öteki tabiriyle mulakât, ravi ile hadis rivayet ettiği şeyhinin görüşmesi, bir mecliste bir araya gelmeleri manasına kullanılır.

MÂ AKRABE HADÎŞEHU: “Hadisi ne kadar (Sahihe) yakındır” manasıyla bazı alimlere göre ta’dil lafızlarındandır.

MÂ ALÂ ŞARTIHIMÂ: Buhârî ve Müslim’in sahihlerine almadıkları ancak bir hadisin sahih sayılması için koydukları şartlara uyan hadisleri ifade eder.

MA’DİNU’L-KIZB: Yalan madeni demektir ve bazı alimlerce ravinin çerhedilmesinde kullanılan lafızlardandır.

MAHALLUHU’S-SİDK: “Böylesine doğru denilebilir” manasına gelen ta’dil lafızlarındandır.

MAHREÇ: Bir hadisin menşei yani çıkış yerine denir. Hadisin mahreci bir anlamda ravinin yetiştiği yerleştiği yerdir.

MAHV: Hadisleri yazarken yanlış yazılan kelime veya ibarenin çeşitli şekillerde silinmesi mânasına kullanılır.

MAKLÛB: İsnadında bir veya birkaç ravinin isimlerini ve yahut metinde mevcut kelime ya da ibarelerin gerek yerlerini değiştirmek, gerekse yerlerine başka kelime ve ibareler koymak suretiyle rivayet edilen hadislere denir.

MAKRÛNEN: Bazı ravilerin, zayıf hadislerini sıka olarak tanınmış bir ravinin hadisiyle birlikte zikrederek ona adeta kuvvet kazandırmak istemesi gibi bir uygulamaya denir.

MAKTÛ: Sahabe’den sonraki tabi’îlerin sözleri veya fiilleridir. Yani isnadı tabiî’ye kadar uzanan, tabiîde kalarak daha ileri gidemeyen hadistir.

MA’LÛL: el-Buhârî, et-Tirmizî, el-Hâkim ve ed-Dârekütnî başta olmak üzere bazı hadis alimleri tarafından mu’allel yerine kullanılmış bir istilahtir.

MA’RÛF: Zayıf bir ravinin sıka raviye aykırı rivayetidir.

MASNÛ’: “yapma, yapmacık” manalarına gelen bu kelime tamamen mevzu hadis yerine kullanılmıştır.

MATRÛH: ez-Zehebî’nin zayıftan aşağı ve mevzudan yukarı olarak nitelediği bir çeşit zayıf hadis ismi olarak geçer.

MAT’ÛNUN FÎHİ: “Hakkında ta’n edenler var” demektir ve çerh lafızlarındandır.

MECHÛL: Bu istilah iki yerde kullanılır. Birincisi, gerek kimliği, gerekse adalet durumu bilinmeyen ravilere denir. İkincisi, zahiren adalet sahibi oldukları halde bâtinen adaleti meçhul olanlar için kullanılır.

MECHÛLU’L-ADÂLE: Muhaddişlerce tanınmadığı, kendisi ilim talebiyle meşhur olmadığı, hadis alimlerini bilmediği, hadisleri sadece bir tek şahıs cihetinden geldiği için meçhul addedilen ravilerin kışınlarındandır.

MECHÛLÜL’L-AYN: “Kendisi meçhul” mânasınadır. Rivayette infirâd etmesi yüzünden meçhul sayılan raviye denilmiştir.

MECLİS: Hadis okunan ve imlâ ettirilen oturumlara denilmiştir.

MECRÛH: Çerh ve Ta’dil alimleri tarafından çerhin herhangi bir mertebesinde yer alan lafızlarla hakkında tecrih hükmü verilmiş ravidir.

MEDHÛL: Bir ravinin, rivayet ettiği hadislerden olmadığı halde rivayetleri arasına sokuşturulmuş hadise denilmiştir.

MEGAZÎ: Hz. Peygamber (sav)’in gazaları ile ilgili rivayetler için kullanılan bu tabir, böyle rivayetleri bir araya toplayan eserlere de aynı isim verilmiştir.

MENÂKİB VE MESÂLİB: Kısaca menkıbeler manasına gelen bir tabir olup câmı türü hadis kitaplarının ihtivâ ettiği ana konulardan biridir.

MEN’FEREDE BİHİ’L-BUHÂRİ: Buhârî’nin rivayetinde Müslim’in teferrud ettiği hadis mansına Buhârî’nin sahihine alıp Müslim’in almadığı hadisler için kullanılan bir tabirdir.

MERDÛD: Makbûl’un mukabilidir. Hadis ilminde umumiyetle sıhhât şartlarını haiz olmadıklarından amel edilemeyecek nitelikteki zayıf hadisler için kullanılır.

MERDUDU’L-HADİS: Hadisleri merduddur manasına çerh lafızlarındandır. Çerhin dördüncü derecesini ifade eder.

MERFÛ: Hz. Peygamber (sav)’e nisbet edilen söz, fiil ve takrirlere denir.

MERFÛ MÜRSEL: İrşal yapılarak rivayet edilen, ancak merfü olarak Hz. Peygamber (sav)’e isnad edilen hadisleri ifadede kullanılır.

MERVÎYYÂT: Umumiyetle rivayet edilen hadis ve haberler manasına gelir.

MEŞMU’ÂT: Şeyhin cesitli yollarla kendi şeyhinden rivayet etmiş olduğu hadisleri ifade eden bir tabirdir.

MESÎHÂT: Bir muhaddisin mülâki olup da hadis aldığı veya mülaki olmayıp hadislerini rivayette izinli olduğu şeyhlerinin isimlerini, hal tercemelerini ihtiva eden yazılı eserlere verilen isimdir.

MEŞKÛK: Hz. Peygamber (sav)’den rivayet edildiği ne sabit olan ne de olmayan rivayetlere denilmiştir.

METÂ’İN-İ AŞERE: Hadis ravilerinin çerh ve kadhina sebep teşkil eden hallerdir.

METİN: Bir hadisin bölümlerinden ikincisidir ve isnadın son bulduğu yerden başlayan kısmıdır.

METRÛK: Zayıf hadis çeşitlerinden biridir.

METRÛKU’L-HADİS: “Metrükün” da denir. “hadisleri terkedilmiş” manasına çerh lafızlarından olup çerhin ağırına delâlet eden beşinci mertebesinde yer alırlar.

MEVDÛ’U’L-İSNÂD: İsnadı mevzu hadistir. Bazı zayıf metinlere ilgi çekip rağbeti artırmak gibi kimi sebeplerle rivayet edildiği asıl senedin yerine sahih bir sened uydurularak rivayet edilen hadis isnadıdır.

MEVKÛF: Şahâbilerden rivayet edilen sözler ve fiillere denir.

MEVSÛL: Herbiri kendi üstündeki ravi ile görüşüp ondan işitmek veya almak suretiyle rivayette bulunan ravilerden meydana gelen isnada denir.

MEVZÛ: Hadis istilahında uydurma manasıyla alakalı olarak çeşitli maksatlarla uydurulup Hz. Peygamber (sav)’e iftira ve nisbet edilerek rivayet edilen sözlere denir.

MİSLEHÛ: Muhaddisin bir hadisi bir isnadla sevkettikten sonra aynı hadisi ikinci isnadıyla vermek istediğinde metni aynen zikretmeyip ikinci isnadı verdiği yerde kullanılan tabirlerdendir.

MÜ’ADDİL: Ravinin adaletli olduğuna hükmeden alime denir.

MÜ’ALLAK: İsnadının baş tarafından bir veya peşpeşe birkaç ravinin ismi söylenmeden, söylenmeyen sonuncu kişinin üst tarafındaki kişiden (ta’lık yoluyla) rivayet edilen hadise denir.

MÜ’ALLEL: Dış görünüşü itibariyle sahih olmakla birlikte aslında gizli ve kadih bir illete sahip olan hadislere denir.

MÜ’ALLIL: Hadislerin illetlerini açığa çıkaran ilel alımı manasına kullanılan bir tabirdir.

MÜ’ÂSARAT: Umumiyetle birbirlerinden hadis rivayet etsinler veya etmesinler aynı asırda yaşamış olan raviler için kullanılır.

MÜBHEM: Bir ravinin isnadında, ismiyle ve meşhur künyesiyle değil ibham ederek zikredilen hadise denilmiştir.

MÜCÂLEŞE: Hadis talibinin rivayette bulunduğu şeyle karşı karşıya gelerek ondan hadis rivayet etmesine delâlet eden bir tabir olarak kullanılır.

MÜCÂZ: Hadis rivayet metodlarından icazetle ilgili bir tabirdir. İcazet yoluyla rivayet edilen hadisleri ifade eder.

MÜ’CEM: Muhaddisin, hadisleri rivayet ettiği şeyhinin ismine göre tertip ederek tasnif ettiği hadis kitabına denir.

MÜCÎZ: Hadislerini rivayet etmesi için talibe icazet veren ve şeyh de denilen muhaddise denir.

MÜ’DAL: Senedinden sahabiye varıncaya kadar iki veya daha fazla ravinin birbiri ardınca düştüğü hadise denir.

MÜDEBBEC: Akranın yanı yaş ve isnad ıtıbariyle birbirlerine yakın ravilerin birbirlerinden rivayetlerine denir.

MÜDELLES: Bir ravinin isnadında tedlis yaparak yani mülaki olmadığı veya mülaki olduğu halde hadis rivayet etmediği şeyhten işittiği zannini uyandıracak şekilde rivayet ettiği hadise denir.

MÛDÎH: Ravinin bilinmemesinden ibaret cehâlete yol açan; aynı raviye ait değişik isim, künye, lakab veya nisbetleri açıklamak, bu konuda düşülen hataları izah etmek üzere kaleme alınan eserlere denir.

MÜDREÇ: İsnadında veya metninde idraç yapılarak, bir diğer ifadeyle senedine veya metnine ravilerden biri tarafından aslında olmayan ve rivayet edenlerin hadisin aslında olduğunu zannettikleri bir veya birkaç kelime ya da cümle eklenerek rivayet edilen hadislere denir.

MÜFREDÂT: Rical ilmiyle ilgili olarak tek isim, tek künye veya tek lakabla bilinen başta sahabe ve tabiîler olmak üzere hadis ravileri ve hadis ilminin çeşitli dallarıyla meşgul olmuş alimlere denir.

MUHADRAM: Hem cahiliyye devrinde hem de Hz. Peygamber (sav) zamanında yaşadıkları halde onu görmeyenlere denir.

MUHARREF: Hadis ilminde umumiyetle ibareleri değiştirilerek rivayet edilmiş hadislere denir.

MUHBİR: Bir haberi söyleyene isnad ederek haber verene denilmiştir.

MÜTELEFU’L-HADÎS: Dış görünüşü itibariyle birbirlerine aykırı manalar taşıyan iki hadis ile bunların arasını birleştirmek ve birleşmesi mümkün olmayanlardan birini tercih etmeye denir.

MÜTELEFUN FİHİ: Sahih olduğu hususunda ihtilaf edilen hadis manasına İbnu’s-Salâh’a göre sahihin kısımlarından ikincisidir.

MUHTELİT: Kendisine yaşlılık, hastalık gibi sebeplerle ihtilat vaki olan raviye denir.

MUKÂBELE: Şeyhten yazılan hadisleri ihtiva eden nüşhayı semaa esas teşkil eden nüsha ve şeyhin nüshası ile karşılaştırmaya denir.

MUKÂRİBÜ’L-HADÎS: Ta’dil lafızlarından olup, Ta’dilin altıncı mertebesinde yer alırlar.

MÜKİLL: Genellikle rivayeti az olan kimseye denildiği gibi sadece bir hadis rivayet eden raviye de denir.

MUMLÎ: Hadis meclislerinde hadis dinlemek veya yazmak maksadıyla toplanan taliblere hadis yazdıran ve adına şeyh denilen muhaddise denir.

MÜNÂVELE: Hadis rivayet usullerinden biridir ve şeyhin rivayet ettiği hadislerin yazılı olduğu kitabı veya birkaç sahifelik metni talebeye elden vererek rivayete müsaade ettiğini bildirmesidir.

MUNKER: Ravinin muhalefetinden doğan bir zayıf hadis çeşididir.

MÜRÛVVET: Ravinin rivayetinin kabul edilebilmesi için onda bulunması gereken adaleti sağlayacak melekedir.

MÜSANNEF: Çeşitli konulardaki hadisleri bir araya toplayan hadis kitaplarına denir.

MÜSELSEL: İsnadını teşkil eden bütün ravilerin bir sözü veya hareketi, yahutta her ikisini birden devam ettirerek rivayet ettikleri hadise denir.

MÛSÎ: Hadislerin yazılı olduğu kitabını talebesine vasiyet eden şeyhe denilmiştir.

MÜSNİD: Hadis rivayetine yeni başlamış olan talibe denir.

MÜSTEDREK: Umumiyetle sıhhat şartlarına uygun oldukları halde bir muhaddisin kitabına almadığı hadisleri bir araya getiren eserlerdir.

MÜSTEMLÎ: Hadis rivayetine yeni başlamış olan biri tanınmış bir hadis şeyhinin ilim meclisine katılarak ondan hadis yazmaya başlarsa müstemlî sayılır.

MÜSEBBEH: Bazı muhaddişler tarafından hasen ve hasene yakın hadisler için kullanılmıştır.

MUTÂBA: Mutabıî olan hadîs demektir.

MUTÂBA’AT: Ferd olduğu sanılan bir hadisin, araştırmalar sonucunda Hadisin bir başka ravi tarafından rivayetide tek kalan ravinin şeyhi veya şeyhinin şeyhinden rivayet edildiği anlaşılırsa mutâ’bâat hasıl olur.

MUTÂBİ: İ’tibar sonucunda ferd olduğu sanılan hadisle aynı veya benzer lafızlarla başka ravi tarafından rivayet edildiği anlaşılan hadise denir.

MÜTARRAHU’L-HADÎS: ‘Hadisleri atılmıştır’ manasına gelen çerh tabiridir.

MÜ’TELİF VE MUHTELİF: Yazılışları aynı fakat okunuşları ayrı olan isim lakab ve nisbetlere denir. Bunu konu olarak alan ilme de denildiği olur.

MÜTESÂHİL: Ravilerin çerhi konusunda aşırılığa kaçmayan alime denir.

MÜTESÂBİH: İki ayrı şahsın isim veya neseblerinin yazılış yönünden aynı, okunuş yönünden ayrı veya aksine şahıs isimlerinin ayrı, baba isimlerinin aynı olmasıdır.

MUTKİN:Adalet ve zabt vasıflarına sahip ve hadîs rivayetinde itkan sahibi kişi.

MUTTASIL: Senedindeki ravi zinciri arasında kopukluk olmayan hadîs.

MÜTTEFEKÜN ALEYH: Buharî ve Müslim’in ikisinin de kitaplarına aldıkları hadîs.

MÜTTEHEM: ‘İtham edilmiş’ anlamında olup, yalanla itham edilmeyi ifade eder.

MÜTTEFİK VE MÜFTERİK: İsim künye ve nisbeleri yazılış ve okunuş bakımından aynı olup da kendileri ayrı olan raviler bu başlık altında incelenir.

MÜVÂFAKAT: Bir hadîs kitabındaki hadislerden birini, kitaptaki isnaddan başka bir isnadla müellifin şeyhi ile buluşmak üzere daha az sayıda raviden oluşan isnadla rivayet etmektir.
el-MUVATTA’: İmâm-i Mâlik’in meşhur hadis kitabı.

MÜZTARIB: Bazen bir bazen de birden fazla ravilerden birbirine aykırı şekilde rivayet edilen, ravileri adalet ve zabt yönünden yakın derecede olduklarından da aralarında herhangi birini tercih etme imkanı olmayan hadislerdir.

MÜZTARIBU’L-HADÎS: ‘Hadisleri müztarıbdir’ manasına gelen bir çerh lafzidir.

MÜFESSER ÇERH: Alimin, ravinin çerh sebebini söyleyerek onu çerhetmesidir.

MÜRSEL: Tabiî’nin, senedde sahabeyi atlayarak direkt Hz. Peygamber’den rivayet etmesi.

MÜTEVATIR: Her tabakada Hz. Peygamber üzerine yalan söylemeleri aklen mümkün olmayan çok sayıda ravi tarafından görerek veya işiterek rivayet edilen hadistir.

MÜZÂKERE: Öğrencilerin, hocalarından aldıkları hadisleri müzakere etmeleri.

NA:( ) Haddesenâ lafzinin kısaltılarak remiz haline getirilmiş hali.

NAKD-İ RİCAL: Hadîs ravilerinin adalet durumunun ortaya çıkarılması işlemi.

NAKL-I HADİS: Güvenilir hadis kitaplarının birinden gerek amel, gerekse bir ser’i meselede delil olması için hadis almayı ifade eden bir tabirdir.

NÂVELENÎ: ‘Münavele’ yoluyla rivayet edilen hadisler için kullanılan edâ lafzi.

NAZARÎ İLİM: Haberlerin ikna yönünden insan üzerinde bıraktıkları tesir olup, ancak zihnî tetkik sonucu bilgi halini alır.

NÂZİL: Hadisi rivayet eden son ravi ile ilk kaynağı arasında normalden fazla ravi olan Hadîs..

NEBBE’ENÂ: ‘Bize haber verdi’ anlamında edâ sigasıdır.

NEHÂ: ‘Men etti’ anlamında cezm sigasıdır.

NEKÂRET: Hadisin munker olmasına sebep teşkil eden illet anlamında kullanılmıştır.

NESH: Hadîs usulünde nâsihu’l-hadîs ve mensuhuhu şeklinde kullanılır. Umumiyetle şer’i bir hükmün yürürlükten kaldırılıp yerine başka bir hükmün getirilmesine denir.

NUHÎNA AN KEZA: ‘Şu işi yapmaktan men edildik’ anlamında olup, Hz. Peygamber’in tasarrufuna delâlet ettiğinden hükmen merfü’yü ifade eden lafizdir.

NÜSHATU’L-ASL: Muhaddisin kendi şeyhlerinden rivayet ettiği hadislerin yazılı olduğu asl denilen kitabından aynen kopya edilerek meydana getirilen nüşhaya denir.

NÜZÛL: İsnadın normalın üstünde bir sayıda ravi ihtiva etmesi.

RÂCİH: Birbirine aykırı anlamda olan iki hadisten, tercih sebeplerinden herhangi biriyle, tercih edilen hadise denir.

RAFFA’: Hadisi Hz. Peygamber’e nisbet edip merfü olarak rivayet eden ravi.

RAKS: Yazının noktalanması anlamında kullanılmıştır.

RAVA’N-NÂS ANHÜ: ‘Ondan rivayet edenler oldu’ anlamında ta’dil lafzidir.

RAVÂ BA’DUHUM: ‘Kimileri rivayet etti’ anlamında temriz sigası.

RAVİ: Hz. Peygamber’in hadislerini rivayet eden kimseye denir.

REDDÛ HADÎŞEHU: ‘Hadislerini reddettiler’ anlamında olup, çerh lafızlarındadır.

REMİZ: İsnadda sıkça geçen bazı lafızların yazılırken yerine göre kısaltılarak yazılması.

REF’: Hadisin isnadını Hz. Peygamber’e kadar ulaştırıp, merfü olarak rivayet etmek.

RIHLE: Muhaddişlerin hadîs rivayeti için uzak diyarlara gitmesi anlamında kullanılır.

RİCAL: Hadisleri rivayet eden raviler hakkında kullanılan umumî bir tabirdir.

RİKAK: ‘Cami’ turu kitaplarda, zuhd hayatıyla ilgili hadisleri ihtiva eden kısım.

RİVÂYET: Hadislerin, haber verenlere isnad edilerek nakledilmesine denir.

RİVÂYET ŞARTLARI: Ravinin şeyhinden rivâyetinin sağlam bir şekilde olmasını sağlamak üzere konulan bazı şartlardır.

RİVAYETU’D-DARÎR: Doğuştan görme özürlü bir kimsenin, hadîs rivayetiyle ilgili konu.

RİVÂYETU’L-AKRÂN: Gerek yaşça, gerekse isnad ıtıbariyle akran olanlardan birinin diğerinden rivâyetini ifade eder.

RİVÂYETU’L-EKÂBİR ANI’L-EŞÂGİR: Yaşça ve hadis ilmindeki mevkisi itibariyle büyük durumda olanların kendilerinden her iki yönden küçük olanlardan rivayetini ifade eden tabir.

RUBÂ’İYYÂT: Son ravisi ile Hz. Peygamber arasında dört ravi bulunan âli isnadla rivayet edilen hadislere denir.

RUMİYE: ‘Atmak’ anlamında olup, itham ve çerh karşılığı olarak kullanılmıştır.

RÜVİYE ANİ’N-NEBÎ: ‘Hz. Peygamber’den rivayet edildiğine göre’ anlamında olup, temriz sigasıdır.

EŞ-SÂBIK VE’L-LÂHİK: Aynı şeyhten rivayette bulunan ve ölüm tarihleri arasında uzun zaman bulunan iki raviye denir.

SÂBİT: Bazı muhaddişler sahih karşılığı olarak kullanmışlardır.


ŞAD ( ) : Dabbe adıyla hadislerin yazılısı sırasında bozuk, noksan ve yanlış yazılmış kelimeleri işaretlemek için kullanılır.

ŞAD-HA ( ) : Bazen tashîh, bazen de isnad geçişlerinde tahvil olarak kullanılır.

SADRU’L-HADÎS: Hadîs metninin baş tarafına denir.

ŞADÛKUN: ‘Son derece doğru’ anlamında ta’dil lafzidir.

ŞAHÂBE: Hz. Peygamber’i peygamberliği sırasında müslüman olarak gören, müslüman olarak ölen kişilere denir.

SÂHİB: Bir kitabın yazarına veya müsannifina denir.

ŞAHÎFE: Hz. Peygamber hayatta iken oluşturulan küçük çapta hadîs kitapları.

eş-ŞAHÎFETU’S-SÂDİKA: Amr Ibn’u-Aş’a ait sahife.

eş-ŞAHÎFETU’S-ŞAHÎHA: Hemmam b. Münebbih’in Ebu Hüreyre’den rivayet ettiği sahife.

SAHİH: Adelet ve zabt sahibi ravilerin, muttasıl bir isnadla rivayet ettikleri, saz ve illetli olmayan hadisler.

eş-ŞAHÎHÂN: Buharî ve Müslim’in sahihleri.

ŞAHÎHU’L-İSNÂD: İsnadı sahih olduğu halde, metni hakkında ilk devir alimlerinin sahih hükmü veremedikleri hadisleri vasfetmek için kullanılır.

ŞAHÎHUN İNŞA’ALLAH: İsnadı sahih olmakla birlikte, ilk devir alimlerinin sahih hükmü veremedikleri hadislere sonraki devirlerde yaşayan alimlerin sıhhat hükmü verip veremeyecekleri meselesiyle ilgili bir tabir.

SÂKİT: ‘Adaletten düşmüş’ anlamında çerh lafızlarındandır.

SÂLİH: Dini meselelerde delil olarak kullanılmaya elverişli Hadisler.

SÂMİ: Genelde şeyhin hadislerini bizzat ondan işiten veya işitme mesabesinde olan bir yolla rivayet eden ravi.

SARIH MERFÛ: Hz. Peygamber’e aidiyyeti açıkça belli olan merfü hadisler.

SE-NÂ ( ) : Haddesena lafzinin kısaltılmış şeklidir.

SE-NÎ ( ) : Haddeseni eda lafzinin kısaltılmış şeklidir.

SEBT: Güvenilir ravileri ifade etmekte kullanılan bir tabir.

SEFEH: Akıl ve idraki hafif olmak, cehalet ve bilgisizlik anlamına kullanılır.

SEKETÛ ANHÜ: ‘Hakkında bir şey söylemediler’ anlamında çerh lafzidir.

SEMÂ: Hadisin, bizzat şeyhten ısıtilerek rivayet edilmesi.

SEMİ’A: Hadîs ravilerinin, rivayetin sahih sayılması için alt sınır olarak kabul ettikleri beş yaşını tamamladıktan sonra hadîs meclislerine devam ettiklerini ifade etmekte kullanılmıştır.

SEMİ’TÜ: Semâ yoluyla alınmış hadislerin rivayetinde kullanılan edâ lafzi.

SENED: Hadisin ilk kaynağına kadar ulaşan yolu oluşturan raviler zincirine denir.

SEVK: Bir hadisi senediyle birlikte nakletmeye denir.

ŞEVVÂ: Ravinin tesviye tedlisi yaptığını belirtmek üzere kullanılır.

SEYYİ’Ü’L-HIFZ: ‘Kötü ezberleyen’ anlamında çerh lafzidir.

ŞIHÂH: 1. el-Kutubu’s-Sitte’ye verilen bir diğer isim. 2. el-Begavi’nin Mesabihu’s-Sünne isimli kitabında sahih hadislerin toplandığı kısmın bölüm başlığı.

SIHHAT: Hadisin sahih olmasını ifade eden bir terimdir.

SIKA: Adalet ve zabt vasfı taşıyan ravilere denir.

SİLSİLETU’Z-ZEHEB: En sahih isnad bahsinde geçer ve genel kabullere göre değişen hususî bir tabirdir.

SİRKATÜ’L-HADİS: Bir ravinin bir hadisi rivayette tek kalması halinde bir diğer ravinin aynı hadisi o ravinin şeyhinden işiterek rivayet ettiğini iddia etmesine denir.

SÜVEYLİH: ‘İyice’ anlamında ta’dil lafzidir.

SÜNEN: Hz. Peygamber’in sünnetini aksettiren hadislerin yazılı olduğu kitaba denir.

SÜNNET: Hz. Peygamber’in sözleri, fiilleri, takrirleri ve gerek peygamberliğinden önceki devreye, gerekse peygamberlik devresine ait olsun, ahlakî vasıfları ve siretidir.

SÂFEHENÎ: ‘Benimle karşılıklı konuştu’ anlamında, son dönem hadisçilerinin kullandığı edâ lafzidir.

SÂHİD: Bazı alimlerce ‘Mutâbî’ nin karşılığı olarak kullanılmıştır.

SAKK: Hadisleri yazarken hatalı olarak fazladan yazılan kelime veya ibareleri üstünü çizerek iptal etmeye denir.

ŞART: Hadîs alımının bir hadîsi değerlendirir veya hadislerden oluşan bir kitap tasnif ederken göz önünde bulundurduğu esaslar.

SATÜ’S-ŞEYHÂN: Buharı ve Müslim’in Sahihlerine seçerek aldıkları hadisleri inceleyen bazı alimlerin onlarda mevcut olduğundan söz ettikleri bazı özelliklere denir.

SÂZ: Ravinin muhalefetinden doğan bir zayıf hadîs çeşididir.

ŞEHÂDET: Hadîs ilminde rivayet, şahadete benzetilmiş ve ravinin şeyhinden işittiğini nakletmesi şahidin yaptığı ise benzetilmiştir. Bu itibarla, rivayet ve şehadet bir anlamda kabul edilmiştir.

SEKKÜ’R-RAVİ: Ravi bazen rivayet ettiği hadisin lafızlarında tereddüt edebilir. Bu durumda isnadda veya metinde bu tereddüdü belirtecek bir tabir kullanır.

SEMÂ’İL: Hz. Peygamber’in yaratılışı, fizyolojik özellikleri, çeşitli üstün insanî vasıfları ve ahlakî hasletlerini konu alan ilim dalı.

eş-ŞEYHÂN: Buharı ve Müslim’in kast edildiği tabiridir.

SİBHU’L-VAD’: Hz. Peygamber ait olmayan bir sözü; yanlışlıkla, kasıt olmadan ona ait göstermeye denir.

TABAKÂTU’R-RUVÂT: Sahabeden başlayarak, çok sonraki devirlere kadar geçen zaman içinde yaşamış birbirlerine yakın yaşlarda bulunan ravilerin teşkil ettikleri gruba denir.

TÂBİ’: İ’tibar delilen araştırma sonucu ferd olduğu sanılan hadisi rivayet eden ravinin şeyhinden veya şeyhinin şeyhinden rivayet edildiği anlaşılan ve onunla aynı manaya gelen hadise denir.

TÂBİ’Î: Sahabeden herhangi birisi ile görüşüp ondan hadis rivayet eden kimse.

TADRÎB: Nakil yönünden sahih, ancak lafiz ya da mana itibariyle bozuk yahut zayıf, ya da bir veya birkaç kelimesi noksan, ya da Arapça kaidelere aykırı, yahutta muşahhaf veya muharref olarak varid olmuş ibarelerin 

işaretlenmesine denir.

TA’DİL: Ravinin adaletli olduğuna hükmetmeye denir.

TAHAMMÜLÜ’L-HADÎS: Talebenin şeyh adı verilen hadisçiden rivayet etmeye hak ve yetkisi bulunan hadisleri çeşitli yollarla almasına denir.

TAHDÎS: Umumiyetle Hadis rivayeti için kullanılır.

TAHRÎC: 1. Rivayet. 2. Hadislerin kaynağını göstermek.

TAHRÎF: Hadislerin isnad ve metinlerindeki isimlerin veya kelimelerin harflerinde yapılan değişikliğe denir.

TAHSÎN: Bir Hadisin Hasen öldüğuna hükmetmeye denir.

TAHVÎK: Hadislerin yazılısı sırasında yanlışlıkla yazılan kısmın başına ve sonuna paranteze benzeyen yarım daireler konularak iptal edilmesine denir.

TAHVÎL: Bir hadisin çeşitli isnadlarla rivayeti sırasında bir isnaddan diğerine geçmek.

TAKRÎR: Hz. Peygamber’in sahabeyi yaparken gördüğü veya gıyabında yapılan bir şey anlatıldığı zaman men etmemesi yani tasvip etmesidir.

TAKTÎ’: (Taktı’ü’l-Hadis) Uzunca bir hadisin ihtiva ettiği hükme göre bölünerek her bir bölümün ayrı babda verilmesine denir.

TAKYÎD: Takyîdu’l-Kitâb, yazıya nokta ve hareke koyarak zabdetmektir. Takyîdu’l-İlm ise, hadislerin yazılması yazılı metinler haline getirilmesi anlamındadır.

TÂLİB: Hadis ravilerinin en aşağı derecesini teşkil eden hadis talebesine denir.

TA’LÎK: İsnadın raviden olan tarafından bir veya daha çok kişiyi söylememeye denir.

TA’LÎL: Gizli bir illet taşıyan bir hadisin bu illetinin ortaya çıkarılmasıdır.

TA’N: Ravinin çerhe sebep teşkil eden hallerden birsiyle çerh edilmesine denir.

TARAHÛ HADÎŞEHÛ: ‘Hadislerini hiçe saydılar’ anlamında çerh lafzidir.

TARDIYE: Bir kimse hakkında ‘radıyallahü anhü’ diyerek dua etmektir. Hadis yazılırken sahabi ismi geçtiğinde bu cümleyi yazmaya ya da okumaya denir.

TA’RİFU VE TUNKIRU: ‘Bir bakarsın ma’ruf hadisler rivayet eder; bir de bakarsın munker’ anlamında çerh lafzidir.

TARÎK: Hadisin senedine verilen bir diğer isimdir.

TASHÎF: Hadislerin isnad veya metinlerinde isim veya kelimelerin harflerinde yapılan değişiklik.

TASHÎH: Hadis kitaplarının düzeltilmesi, az da olsa bir hadisin sıhhatine hükmetmek manalarına kullanılır.

TASNÎF: Hadisleri konularına göre ayırarak aynı konulardakileri bir araya toplamak anlamındadır.

TASLİYE: Hz. Peygamber üzerine salavat getirmek demektir.

TAZ’ÎF: Hadis ravisinin herhangi bir kusuru yüzünden zayıf olduğuna hükmetmek.

TEBLİĞ: Hz. Peygamber’in Allah’tan kullarına ulaştırdığı emir ve nehiyler hakkında kullanılır.

TEDLİS: Bir ravinin muasırı olup görüşmediği veya görüştüğü halde hadis almadığı bir şeyhten işitmişçesine rivayette bulunmasına denir.

TEDVİN: Hadisleri yazarak bir araya toplamaya denilmiştir.

TEFERRUD: Ravinin tek başına kalmasına , yani hadisi herhangi bir şeyhten ondan başka rivayet eden olmamasına denir.

TEGAYYUR: Hastalık, yaşlılık ve şair sebeplerle hadis ravisine ihtilat arız olması halinde zihnî melekelerin zayıflayıp eski halinin değişmesi anlamında kullanılır.

TEKADDUM-U SEMÂ’: Bir ravinin hadis şeyhinden genç yaşlarda iken işitmesini ifade eden bir tabir olarak kullanılır.

TEKADDUM-U VEFAT: Ravinin önce ölmesidir.

TEKELLEMÛ FÎHİ: ‘Hakkında konuşanlar var’ anlamında en hafif çerh lafzidir.

TELAKKUB: Bir ravinin isminden ayrı olarak meşhur olduğu bir lakab almasına denir.

TELFÎK: (Telfiku’r-Rivâyât) Bir Hadisin çeşitli rivayetlerini birleştirerek hepsini belli lafızlarla ve tek isnadla nakletmeye denir.

TELKÎB: Bir raviyi isminden başka isim veya lakabı, yahutta künyesiyle anmaya denir.

TELKÎN: Bir muhaddise tesir ederek, bir hadisin kendi rivayeti olduğuna inandırarak onu gerçekte rivayet edip etmediğini bilmeden rivayet etmesini sağlamak.

TE’NÎN: İsnadda ‘enne’ ( ) edatı kullanarak hadis rivayet etmek.

TERCEME: Hadis kitaplarındaki ana bölümlerle (kitab) bunları oluşturan bablara konulan başlıklara denilmiştir.

TERCÎH: Manaları bakımından birbirine zıt iki hadisten birini, herhangi bir sebeple, alıp diğerini bırakmak.

TEREKÛHU: ‘Onu terk ettiler’ anlamında çerh lafzidir.

TESÂHUL: Rivayete gereken önemi vermeyip, işi gevşek tutanların bu tutumlarına denir.

TEŞEBBÜT: Hadislerin rivayetinde veya rivayet edilen hadislerin kabulünde titiz davranmak.

TEŞMÎ’: Bir şeyhin, talebelerinin işitmesi için hadislerini ezberinden veya kitabından okuması.

TEŞMİYETU’R-RUVÂT: Ravinin şeyhinin isim, neseb, lakab veya künyesini; bir de mensup olduğu kabile veya yerleştiği belde ismini söyleyerek kimliğini açıklaması.

TESVİYE: Hem zayıf, hem de sıka ravilerden meydana gelen bir isnaddan mesela zayıf raviyi düşürerek o isnadı sadece güvenilir ravilerden meydan gelen isnadmiş gibi göstermeye çalışmak.

TEVÂRIH VE VEFEYÂT: Hadis ravilerinin özellikle hadis rivayetine başlama, hadis talebi için muhtelif ülkelere yaptığı seyahat ve nihayet ölüm tarihleri manasına gelir.

TEVÂTUR: Yalan söylemeleri aklen mümkün olmayan çok sayıda kalabalığın bir haberi birbiri ardınca haber vererek nakletmekte birleşmeleri.

TÜKÜLLİME FÎHİ: ‘Hakkında söz olmuştur’ anlamında hafif çerh lafızlarındandır.

UDÛL: Adaletli olduklarından rivayetleri makbul raviler, özellikle sahabe için kullanılan bir tabirdir.

ÜHBİRTU AN FULÂN: ‘Falandan naklen bana haber verildi ki..’ anlamında olup ibhâm lafızlarındandır.

ÜHTÜLİFE FÎHİ: ‘Hakkında ihtilafa düşüldü’ anlamında, genelde ravinin zayıf veya sıka olduğunda ihtilaf olduğunu ifade eden, bazen de çerh lafzi olarak kullanılan tabirdir.

ULUVV: Âli isnadların haiz olduğu ravi sayısının nisbeten azlığı özelliğine denir. Bu özelliğin asli Hz. Peygamber’e yakınlıktır.

ÜMIRNA Bİ-KEZA: ‘Şunu yapmakla emrolündük’ anlamında, hadisin hükmen merfü olduğuna delâlet eden bir lafizdir.

UNVAN: Hadis kitaplarında aynı konudaki hadisleri birbirinden ayıran bâb başlıkları.

VADA’A HADİSEN: ‘Hadis uydurdu’ anlamında, ağır çerh lafızlarındandır.

VADDÂ’UN: ‘Hadis uyduran anlamında ağır çerh lafızlarındandır.

VÂDİ’: Hadis uyduran kimseye denir.

VÂHİN: Çerh lafızlarındandır. Hakkından Vahin denilen ravi genelde zayıf sayılır.

VAHİY: Allah’ın emir ve yasaklarını özel yollarla peygamberlerine bildirmesine denir.

VAKAFEHU: Sahabeye ait mevküf hadislerin rivayetinde kullanılan bir tabirdir.

VÂKİF: Bir haberi, isnadını Hz. Peygamber’e kadar vardırmayıp şahâbide durdurarak ve mevküf olarak rivayet etmeye vakf, bunu yapan raviye vâkif denir.

VASALEHU: Mürsel veya munkatı gibi isnadından ravi düşmüş bir Hadisi bir başka ravinin mevsul yani isnadı tam olarak rivayet ettiğini ifade eden bir tabirdir.

VASATUN: Bazı alimlere göre ta’dil lafızlarındandır.


VASİYYE: Bir şeyhin vefatının yaklaştığını hissettiği veya bir yolculuğa çıkacağı zaman Hadislerin yazılı olduğu kitabını veya cüzünü talebelerinden birine vasiyet etmesi.


VASL: Hadisi ilk kaynağına ulaşıncaya kadar isnadında ravi atlaması olmaksızın mevsul olarak rivayet etmeye denilir.

VAV ( ) : Harf olarak birkaç senedi bir arada zikredilen Hadisin bir senedinden diğerine geçişte tahvile delalet etmek üzere kullanılır.

VAZ’: Hz. Peygamber’in ağzından Hadis uydurarak ona iftira etmeye denir.

VE ÂHARU: ‘(Hadisi) bir başkası da rivayet etmiştir’ anlamında olup, biri sıka bir zayıf iki raviden rivayet edilen Hadisin naklinde kullanılan tabirlerdendir.

VE Bİ’L-İSNAD: ‘Aynı isnadla’ demektir. Hadis naklinde kullanılan tabirlerden biridir.

VE TEKAREBÂ Fİ’L-MA’NÂ: Bir ravinin birkaç şeyhten ayrı ayrı Hadisin iki metnini birleştirerek her birinden birer kısım almak suretiyle nakletmesi sırasında kullanılan lafizdir.

VECİH: Sened veya öteki tabiriyle tarîk karşılığı kullanılır.

VEHN: Hadis ravisinde söz götürür derecede zayıflık bulunması haline denir.

VEHİM: Metâin-i Asera’dan, zabt sıfatıyla ilgilidir. Ravinin rivayetinde yanılmasına denir.

VEREDE ANİ’N-NEBİ: Temrîz sigalarındandır.

VİCÂDE: Bir muhaddisin herhangi bir müsannif veya ravinin el yazısı ile yazılmış kitabını veya bazı hadislerini ele geçirmesine denir.

VUHDÂN: Kendilerinden sadece bir tek ravinin rivayette bulunduğu ravilere denir.

YA’NÎ: ‘Demek istiyor ki’ manasına gelir. Hadislerin daha çok isnadlarında yerine göre bir kelimenin düşmesi halinde kullanılan tabirdir.

YEHİMU FÎ HADÎSİHİ: Çerhle herhangi bir ilgisi olmadan ravinin Hadis rivayetinde arada bir yanıldığını ifade etmekte kullanılır.

YEKZİBU: ‘Yalan söyler’ anlamında, çerhin en ağır lafızlarındandır.

YENMÎHİ: Hadisin merfü olduğuna delalet eden lafızlardan biridir.

YERVİ’L-MENÂKÎR: Münker Hadisler rivayet eder demektir.

YERVÎHİ: Hadisin merfü olduğunu gösteren tabirlerden biridir.

YESRİKU’L-HADÎS: ‘Hadis hırsızlığı yapar’ anlamında, çerh lafızlarından biridir.

YUDA’AFU: ‘Zayıf görülüyor’ anlamında, çerh lafızlarından biridir.

YURVÂ: Rivayeti meçhul bir raviye bağlamak suretiyle Hadis nakletmekte kullanılır.

ZÂBİT: Zabti tam anlamında kullanılır ve zabt vasfını taşıyan ravilere denir.

ZABT: İşittiği Hadisleri aradan uzun süre geçtikten sonra bile işittiği şekilde ezberinde tutup ne eksik ne de fazla olarak başkalarına rivayet edebilme yeteneğine denir.

ZÂHİBU’L-HADİS: ‘Hadisleri zayıf’ anlamında olup, ravilerin çerhinde kullanılır.

ZARÛRÎ İLİM: Rivayet edilen Hadisin insanı kabul etmek zorunda bırakan ve reddine imkan vermeyen bilgi manasınadır.

ZAYIF: Sahih ile Hasen dışında kalan Hadislere denir. Aynı zamanda sakım de denir.

ZEKERA: Sema yani şeyhin Hadislerini bizzat ondan işitmek suretiyle alınan hadislerin rivayetinde kullanılan edâ lafızlarındandır.

ZEVÂ’İD: Meşhur hadis kitaplarında bulunmayan, bir başka muhaddis tarafından rivayet edilerek müstakil kitaplarda toplanan Hadislere denir. Böyle Hadisleri toplayan kitaplara da zeva’id kitapları adı verilmiştir.

ZİNDİK: Görünüşe göre müslüman olan ancak içinde küfre düşen kişilere denilmiştir.

ZİYÂDE: Sıka olan bir ravinin, rivayet ettiği bir hadisin metninde diğer sıka olan ravilerden farklı olarak naklettiği fazlalığa denir.