Gençlik Ve Önemi



Çocuklarımız bizlere emanettir. Onlar yarının büyükleri olacak ve bu vatan her şeyi ile onlara devredilmiş olacaktır. Özellikle Türkiyemizin nüfusunun çoğunluğunu gençler teşkil etmektedir. Bu gençlerin iyi bir terbiye ve eğitim almaları gerekmektedir. Bu husustan önce anne ve babalar daha sonra da devlet sorumludur. Çocuğu doğduğunda ona iyi bir isim koymak, onu helâl rizıkla beslemek, onu İslamî terbiye ile yetiştirmek ebeveynin görevidir. Belli bir yasa kadar gerekli eğitimi verip, edebli, çalışkan, üretken, vatana ve millete faydalı bir genç kazandırmak başlıca gayemiz olmalıdır. Devlet de bu konuda üzerine düşeni yapmalı, anne ve babalara yardımcı olmalıdır. Okulları ve üniversiteleri sadece diploma veren yerler değil, her yönüyle insan yetiştiren birer eğitim kurumu olmalıdır. Şurası iyi bilinmelidir ki, ancak gençliği iyi yetişmiş bir ülke istikbâline umutla bakabilir. Bu nedenle en büyük yatırım gençlere yapılmalıdır.

Çocuklar ve gençler, anne ve babaların karneleri demektir. kendisi iyi, hoş fakat çocuğu yaramaz, kızı ya da oğlu baş belası ise, o anne ve baba bunun vebalini çok düşünmelidir. Kendisi camide oğlu kumarhanede, ya da başka günah yerlerinde ise secde de gözyaşlarıyla tevbe etmeli, Allah ‘tan af dilemelidir. Kendisi haya ve edeb timsali bir anne dahi olsa şayet kızı delikanlı ve gençleri baştan çıkarmak için cadde cadde, sokak sokak geziyor, ya da nerelerde kiminle gezdiği dahi bilinmiyorsa o anne çok ah çekmelidir.

Allah Teâla, Tahrîm Sûresi’nde, “Ey İmân edenler kendinizi ve aile fertlerinizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan Cehennem ayesinden koruyunuz.” (Tahrîm, 6). buyurmaktadır. Şüphesiz anne ve babaya ve de özellikle anneye tarifi dahi imkansız derecede bir çocuk sevgisi merhamet duygusu verilmiştir. Bu sebeple anne ve babaların bütün çaba ve gayeleri çocuklarını istikbâle daha iyi hazırlamak, onlara daha güzel bir hayat sunabilmektir. Bundan daha tabii bir şey olamaz. Ancak çocuğunu sadece dünya da rahat ettirmek, onun ahiret hayatını düşünmemek büyük bir gaflettir. Dünyada ayağına diken batmasına bile tahammül edemediğimiz çocuklarımızın ahirette cehennemde yanmasına nasıl razı olabiliriz. O halde çocuğunun gerçekten geleceğini düşünen veliler, onun ahiret hayatını da hesaba katmak ve ona göre yetiştirmek gayreti içerisinde olmalıdırlar. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz “Hepiniz çobansınız yani idarecisiniz ve elinizin altındakilerden sorumlusunuz. Erkek ailesinin reisidir ve onların her halinden sorumludur. Kadın da evinin sorumlusudur ve evinde olup bitenlerden sorumludur” buyurmaktadır. görüldüğü gibi Hz. Peygamber aile ve evin sorumluluğunu hem erkeğe hem de kadına yüklemektedir. Dolayısıyla anne ve baba ev ailenin birinci derecede sorumlusudur.
Çocuklarımızı sevmek sadece onlara iyi bir maddi miras bırakmak sanılmamalıdır. Onlara bırakılabilecek en en iyi mirasın güzel ahlak olduğunu Allah Rasulu (sallallahü aleyhi ve sellem) haber vermektedir. Bütün çalışmamız ve düşüncemiz bu yolda olmalıdır. Gençlerimizi, imanlı, ahlâkli, çalışkan, kendine güvenebilen, faydalı birer altın nesil olarak yetiştirmeliyiz. Bu meyanda gençlere de birtakım tavsiyelerimiz vardır.
Kıymetli Gençler!
-İlk olarak Allah’ın sana verdiği bu gençliğin kıymetini bilmelisin. Şunu unutma ki, ahirette sorulacak sorulardan biri de gençliğini nasıl ve nerede harcadın olacaktır.
Gençliğini Allah yolunda, her anını ibadet haline getirerek yaşamalısın. Şeytana tapan satanist, ya da Allahsız ateist değil, inançlı ve bilgili olmalısın. Hz. Ali gibi, Nasıl ki, Hz. Ali Hz. Peygamber’in dizinin dibinden ayrılmadıysa, sende onun hayatını okuyarak, öğrenerek sanki Peygamberle birlikte yaşıyor gibi hissetmelisin. Ammar gibi Bilâl gibi Zeyd gibi ona aşık olmalısın. Allah Rasûlunun peşinden gitmelisin. Uyuştucu kurbanı değil, vatan ve Millet için din ve namus için kurban olmalısın.
Öğretmenine silah çeken değil, bir harf öğretene köle olmalısın.

 

Üniversite imtihanına hatta iş yerine gelirken anne ve babanın güdümünde değil, II. Mehmed gibi yirmi bir yaşında Fatih olmalısın.
İsmâil gibi babana, Veysel Karanı gibi annene teslim olmalısın.
Yusuf (sallallahü aleyhi ve sellem) gibi harama bakmayan namus timsali, İbrahim gibi Nemrud’a, Musa gibi Firavuna tapmayan er kişi olmalısın. Hz. Ömer ve Hz. Hamza gibi haksızlığa tahammül etmeyip, mazlumun ve fakirin yanında yer almalısın. Hz. Ebûbekir gibi ancak Allah için ağlayıp ve fakat yeri gelince Allah’ın arslanı kesilip kükremesini bilmelisin.
Şehid ve Gazi dedelerinin ruhunu incitmemelisin. İman taşıyan herkesi kardeş bilip müslümanların ve insanlığın hizmetine koşmalısın. Kısaca enerjini şeytanın ve nefsin yolunda değil hak ve hakikatin uğrunda sarfetmelisin.