RÂFİ B. MÂLİK (ölümü: 5/626)
(Akabe Bey’ati’ne katılan Medine’li Sahâbî)
Ebû Mâlik künyesiyle tanınan Râfi b. Mâlik b. el-Aclân el-Ensârî, Medine’nin Hazrec kabilesinden olup büyük dedesi Zurayk’e nispetle Zurakî olarak da anılır. Onun diğer oğlu Rifâa’dan dolayı Ebû Rifâa şeklinde künyelendiği de belirtilmektedir. Akabe Bey’atleri’ne ve Bedir Savaşı’na katılması sebebiyle “Akabiyyün Bedriyyün” sıfatlarını da kazanmıştır (İbn Abdilberr, el-İstiâb, II, 484).
Râfî b. Mâlik’in annesi, el-Aclân b. Zeyd’in kızı Mâviye’dir. Dedeleri Ğanm b.Sâlim b. Avf b. Amr b. Avf b. el-Hazrec olması hasebiyle annesinin de Hazrec kabilesinden olduğu anlaşılmaktadır. Râfî’nin, Mâlik, Rıfâa ve Hallâd isimli üç oğlu vardır. Hanımı Ümmü Mâlik ise, meşhur Übey b. Selûl’ün kızı, Abdullah’ın kız kardeşidir. O da Müslüman olup Resulullah’a bey’at etmiştir. Bu hanım sahâbî, Râfî b. Mâlik’in yukarıda adı geçen her üç oğlunun da annesidir (İbn Sa’d, et-Tabâkâtü’l-Kübrâ, III, 467).
Hazrec kabilesinden ilk önce Müslüman olan kişi özelliğini taşıyan Râfî b. Mâlik’in, câhiliyye döneminde yazı yazabildiği, güzel yüzdüğü ve iyi ok attığı kaydedilmektedir. Râfî b. Mâlik’in, Muâz b. Afrâ ile birlikte Medine’den Mekke’ye gelerek Hz. Peygamber’le görüştükleri ve Müslüman oldukları, böylece Hazrec’li ilk iki Müslüman unvanını aldıkları da ileri sürülmektedir ki, buna göre Râfî, Medine’ye “nakîb” seçilen on iki kişiden biri ve Akabe Bey’atleri’ne katılan bir sahabîdir. Hz. Peygamber’le görüşen ilklerden olmaları hasebiyle, Allah Resûlü kendileri için, “Sizler bana İsa (a.s.)’nın havarileri gibisiniz” demiştir (İbn Hibbân, es-Sikât, I, 111). Ayrıca 70 kişilik Akabe Bey’ati’nde Hz. Peygamber’in huzuruna söz vermek için çıkan ilk Medine’linin Râfî b. Mâlik olduğu da belirtilmektedir.
Akabe’de Rasulullah ile görüşen Râfi b. Mâlik, ondan Yûsuf Sûresi’ni öğrenmiş ve Medine’ye gelerek Benû Zureyk Mescidinde toplanan Müslümanlara bu sureyi okumuştur. Bu nedenle Zureyk Mescidi, Medine’de ilk Kur’ân-ı Kerîm okunan mescid olarak da tarihe geçmiştir. Bu güzel icraatından dolayı da Allah Resûlü, Râfi b. Mâlik’ten memnun olduğunu ifade etmiştir. Diğer bir görüşe göre ise, Râfî, Mekke’ye gelip müslüman olduktan sonra Allah Rasulü’nün yanında kalmış ve oraya yerleşmiştir. Tâhâ Suresi nâzil olduktan sonra onu yazmış ve Medine’ye geri dönerek kendi soyu olan Zurayk oğullarına bu sureyi okumuştur (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, II, 198).
Her ne kadar bazı kaynaklarda oğlu Rifâa’nın da babası Râfi b. Mâlik ile birlikte Akabe bey’ati’ne katıldığı belirtilse de, Çoğu kaynakta iki oğlu Rifâa ve Hallâd’ın Bedir savaşına katıldıkları, Akabe Bey’atleri’ne iştirak etmedikleri belirtilmektedir. Buhârî’nin Sahih’inde Bedir’e katılan 313 sahabîden 44’ünün isimleri zikredilirken Râfî b. Mâlik’e yer verilmezken, sözkonusu listede oğlu Rifâa’nın adı geçmektedir. Diğer taraftan kendisinin Bedir Savaşı’na katıldığı ve bu yüzden Bedrî denildiği ileri sürülmekle beraber, bazı kaynaklarda onun Bedir’e katılmadığı haber verilmektedir (Mizzî, Tehzîbü’l-Kemal, III, 151).
Buhârî’de sadece 1 hadisi bulunan Râfi b. Mâlik’ten torunu Muâz, babası Rifâa, aracılığıyla şu hadisi nakletmiştir: “Cebrail (a.s.), Hz. Muhammed’e geldi ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resûlü, Sizler Bedir ehlini nasıl kabul edersiniz?” Hz. Peygamber, “Onlar bizim en faziletlilerimizdir” buyurdu. Buna karşılık Cebrail de şöyle dedi: “Melekler arasında da Bedir’e katılanların durumu aynı şekildedir” (Buhârî, “Megâzî” 11). Kendisi Hz. Peygamber’den bu hadisi nakletmesine rağmen, Akabe Bey’ati’ne katılmayı Bedir’e katılmaktan daha üstün kabul etmekteydi. Onun, “Bedir’e katılmak beni Akabe’ye katılmak kadar sevindiremezdi” sözü de bu görüşü desteklemektedir.
Hz. Peygamber, Medine’de ashabı arasında uhuvvet/kardeşlik tesis ederken, Râfi b. Mâlik ile Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl’i kardeş yapmıştır ki, her ikisi de Akabe Bey’ati’ne katılan on iki kişinin arasındadır ve Hz. Peygamber o zaman kendilerini Medine’ye nakîb/idareci tayin etmiştir. Râfi b. Mâlik, Medine’de ikamet etmiş ve Hicretten otuz iki ay sonra Şevvâl ayında diğer nakibler gibi Uhud savaşında şehid düşmüştür (Zehebî, el-Muktenâ fi Serdi’l-Künâ, II, 59).
BİBLİYOGRAFYA
Muhammed b. Sa’d, et-Tabâkâtü’l-Kübrâ, Beyrut 1990, III, 466.
Muhammed b. İsmâil el-Buhârî, el-Câmiu’s-Sahîh, İstanbul 1981, “Megâzî” 13.
İbn Hibbân el-Büstî, es-Sikât, Dâru’l-Fikr, 1975, I, 111.
İbn Hibbân el-Büstî, Meşahiru Ulemâi’l-Emsâr, Beyrut 1959, I, 24.
İbn Abdilberr, el-İstiâb, I-IV, Beyrut 1412, II, 484.
İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, Kahire 1970, II, 197; 198.
Yusûf el-Mizzî, Tehzîbü’l-Kemal, Beyrut 1980, III, 151.
İbn Hacer, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, Beyrut 1992, II, 190; 209; 489; VIII, 297.
İbn Hacer, Takrîbü’t-Tehzîb, Suriye 1986, I, 204.
İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, Kahire 1986, VII, 370.
Es-Seyyid Ebu’l-Kâsım el-Musevî el-Hav’î, Mu’cemu Ricâli’l-Hadîs, Beyrut 1983, VII, 158.
Muhyiddîn Yahya b. Şeref İbn Hizâm, Tehzîbü’l-Esmâ, Beyrut 1996, I, 189.
Zehebî, el-Muktenâ fi Serdi’l-Künâ, Medine 1408, II, 59.