Hadislerde Teravih Namazı


Teravih namazı, ülkemizde ve Müslümanların yaşadığı topraklarda en çok rağbet edilen ve hatta Ramazan orucu gibi bir yıl boyunca heyecanla beklenen bir ibadet olma özelliğini sürdürmektedir. Büyük bir aşkla ve manevi bir hazla kılınan bu namazın Hz. Peygamber ve sahabe dönemindeki uygulanış biçimini, konuyla ilgili hadisler ışığında ele almayı gerekli görüyoruz.

Anlamı
Teravih, Arapça “terviha” kelimesinin çoğuludur. “Terviha” işe sözlükte, bir defa istirahat etmek anlamındadır. Ramazan ayında kılınan teravih namazında iki ya da dört rekattan sonra cemaatin istirahati söz konusu olduğundan teravih denilmiştir. Ramazan ayına mahsus olan teravih namazı esasen bir gece namazıdır. Hadislerde, Ramazan namazı (Kıyam-ı Ramazan) olarak ifade edilen teravih namazı teriminin, İslam’ın ilk yıllarından beri kullanıldığı bilinmektedir.

Fazileti ve Hükmü
Kaynaklarda yer alan haberlere göre, teravih namazını hak olduğuna inanarak ve sevabını umarak, riya karıştırmadan Allah rızası için kılan kimsenin geçmiş günahlarının bağışlanacağı ve annesinden doğduğu gün gibi günahlarından arınmış olacağı bildirilmektedir. Buhârî (o.256/870), teravihin sevabıyla ilgili bu hadisi, “Nafile olarak teravih namazı kılmak imandandır” başlığı altında vermek suretiyle önem ve faziletine dikkat çekmektedir. Hz. Peygamber (a.ş.)’in, Ramazan orucunu Allah’ın farz kıldığını, kendisinin de Ramazan gecelerinde namaz kılmayı sünnet saydığını söylediği nakledilmektedir. Hadis kitaplarında genellikle oruç bahsinin ardından ve fıkıh kitaplarının bazılarında da nafile namaz konuları içerisinde ele alınan teravih namazı, âlimlerin çoğunluğunun kanaatine göre sünnet-i müekkede veya en azından müstehab ya da mendub kabul edilmektedir. Hanefi fıkıh âlimlerine göre, Ramazan gecelerinde cemaatin yatsı namazından sonra toplanarak beş terviha kılmaları (yirmi rekat) -ki, her terviha dört rekattır- ve ikişer rekatte bir selam vermeleri efdal kabul edilmiştir. Her dört rekattan sonra bir o kadar da oturulur. Teravih bitince yine bir ara verilir ve sonra imam, cemaate vitir namazı kıldırır. Vitir namazı sadece Ramazan ayında cemaatle kılınır.
Teravihin vakti, yatsıdan imsak vaktine kadardır. Teravih namazını hatim ile kıldırmak, yani bütün ramazanda teravihlerde bir defa Kuran hatmetmek sünnet sayılmıştır. Kimi âlimlere göre, diğer nafile namazların aksine teravih namazını camide kılmak daha sevap kabul edilmiştir. Öte yandan Allah Resûlunun namazların bazılarını daha uzun bazılarını da daha kısa kıldığı bilinmektedir. Nitekim o, sabah namazlarını uzunca kıldırdığı halde, akşam namazlarını daha kısa kıldırmıştır. Ancak onun, hiçbir namazı tadil-i erkânini bozacak derecede hızlı kıldırdığı vaki olmamış, aksine tadil-i erkana riayet konusunda sürekli uyarılarda bulunmuştur. Bu yüzden teravih namazının, farzlarını ihlal edecek derecede hızlı kılınması çok çirkin bir durumdur.

Hz. Peygamber’in Uygulamaları
Teravih namazının dindeki yerini kavrayabilmek için öncelikle Hz. Peygamber ve Sahabe dönemindeki uygulamalara göz atmak gerekmektedir. Buhârî’nin Zeyd b. Sâbit (r.a.)’ten (o.45/665) rivayetine göre, Resûl-i Ekrem (a.ş.), Ramazan ayında Mescid-i Saadette itikaf için hasırdan bir oda yaptırmıştı. Ramazan-ı Şerifin son on gününde birkaç gece buradan çıkıp cemaatle hem farz hem de teravih namazı kıldı. Daha sonra cemaatin rağbetini görünce bir gece yalnız yatsı namazını kıldırıp, bu hasır odasına çekilerek teravih için çıkmadı. Allah Resûlunun odasından çıkmadığını gören sahabeden bazıları onu uyudu sanarak uyansın diye öksürmeye başladılar. Bunun üzerine Resûlullah (a.ş.) kendisini bekleyenlerin yanına gelerek şöyle buyurdu: “Sizde cemaatle teravih namazı kılmak hususunda devamlı bir arzu ve istiyak görüyorum. Fakat böyle cemaat halinde bu ibadete devam ederken teravihin farz kılınmasından ve bu sebeple de güç yetirememenizden korkarım. Ey İnsanlar! Bu namazı evinizde kılınız. Farz namazlardan başka sünnet ve nafile namazları kişinin evinde kılması daha faziletlidir.”
Buhârî’ni Hz. Âişe (r.a.)’den (o. 58/677) rivayetine göre ise, Resûl-i Ekrem (a.ş.), bu şekilde iki ya da üç gece cemaatle teravih namazı kılmıştır. Hz. Âişe bu durumu şöyle anlatmaktadır: Bir Ramazan gecesi Resûl-i Ekrem, Mescid-i Saadette teravih namazı kıldı. Ashâb-i Kırâm da kendisine iktida edip kıldılar. Ertesi gece de böyle cemaatle kıldılar. Halk çoğaldı. Üçüncü ya da dördüncü gece yine toplanmışlardı. Fakat Resûlullah (a.ş.) o gece teravihe çıkmadı. Sabah olunca namazdan sonra cemaate şöyle hitap etti: “Ey İnsanlar! Sizin cemaatle Ramazan namazı kılmaya olan şiddetli arzu ve istiyakınızı görüyorum. Benim için de namaza çıkmaya bir mani yoktu. Yalnız böyle aşırı bir istiyak ile devam edilerek üzerinize farz kılınmasından, sizin de edasına muktedir olamamanızdan endişe ediyorum”.
Yine Hz. Âişe’den gelen bir başka rivayette bu olay çok daha ayrıntılı bir biçimde anlatılmaktadır. Sözkonusu rivayete göre Hz. Âişe şöyle demiştir: “Resûl-i Ekrem teravih namazını gece yarısında mescidde kıldırmıştı. Birçok kimse de kendisiyle beraber kıldı. Ertesi gün bu namaz ağızdan ağza yayıldı. Resûlullah (a.ş.)’in teravih namazı kıldırdığı duyulunca ikinci gece mescidde öncekinden daha çok kalabalık vardı. Gündüz olunca bu namaz yine anlatıldı. Bunu için üçüncü gece halk mescide doldu. Resûlullah (a.ş), üçüncü gece de kıldırdı. Dördüncü gece artık mescidin alamayacağı kadar cemaat toplanmıştı. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem dördüncü gece teravih namazı için çıkmadı. Yalnız sabah namazına çıkıp namazdan sonra cemaate şehadetle ve “emma ba’dü” hitabıyla başlayarak yukarıda anlatıldığı şekilde açıklama yaptı.”
Ebû Zerr el-Gifârî (r.a.)’den (o.32/652) gelen rivayetlerde ise teravih namazı bazı yönleriyle diğer rivayetlerden daha ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Ebû Zerr şöyle demektedir: Resûlullah (a.ş.) ile birlikte Ramazan orucu tuttuk. Ramazan-ı Şerifin bitimine yedi gün kalıncaya kadar Resûl-i Ekrem bize hiçbir gece farzdan başka namaz kıldırmadı. (Yatsı namazını kıldırır, sonra hane-i saadetlerine giderdi). Ayın yirmi üçüncü gecesinde ise, gecenin üçte biri geçinceye kadar bize teravih namazı kıldırdı. Ramazandan altı gece kalınca (Ramazanın yirmi dördüncü gecesi) bize namaz kıldırmadı. Ramazandan beş gece kalınca (Ramazanın yirmi beşinci gecesi), gecenin yarısı geçinceye kadar bize namaz kıldırdı. Ben dedim ki, Ya Resûlallah! Gecenin geri kalan yarısında da namaz kıldırsaydınız (Bizim için daha hayırlı olurdu). Resûl-i Ekrem cevap olarak: “İmam, namazı bitirinceye kadar onunla namaz kılmak bütün geceyi namazla ihya etmek için kâfıdır”, buyurdu. Ramazandan dört gece kalınca (Ramazanın yirmi altıncı gecesi) Resûl-i Ekrem yine bize namaz kıldırmadı. Gecenin üçte biri geçinceye kadar bekledik. Ramazandan üç gece kalınca (Ramazanın Yirmi yedinci gecesi) Resûl-i Ekrem , ehlini, kadınlarını ve ashâbini topladı. Bize bütün gece namaz kıldırdı ki, biz sahuru geçireceğiz zannettik. Bundan sonra Resûlullah (a.ş.), Ramazanın geri kalan gecelerinde bize namaz kıldırmadı.

Sahabe Dönemi
Allah Resûlu (a.ş.)’in irtihalinden sonra Ebû Bekr (o.13/634) ve kısmen de Ömer b. el-Hattab (o.23/643) zamanlarında teravih namazları Asr-ı Saadette olduğu gibi münferiden kılınmak suretiyle devam etmiştir. Bilahare cemaatle kılınmaya başlanmıştır. Ürve’nin (o.93/711) Abdurrahman b. Abdül-Kârı’den (o.80/699) rivayetine göre, Abdurrahman şöyle anlatmaktadır: Bir Ramazan gecesi Ömer b. el-Hattab (r.a.) ile mescide çıkmıştık. Mescidde halk münferit ve ayrı ayrı yerlerde teravih namazı kılıyorlardı. Kimi kendi başına yalnızca namaz kılıyordu, kimi de ardında birkaç kişilik cemaatle birlikte kılıyordu. Ömer (r.a.), öyle zannediyorum ki, bunları bir imam arkasında toplarsam daha hoş olacak, demişti. Ertesi akşam olunca Ömer (r.a.), Ubey b. Ka’b (r.a.)’i (o.19/640) teravih imamı tayin edip cemaati onun arkasında topladı. Böylece teravih namazı cemaatle kılınmaya başlanmış oluyordu. Başka bir gece yine Ömer (r.a.) ile birlikte mescide çıkmıştım. İnsanlar, imamları Ubey b. Ka’b ile beraber namaz kılıyorlardı. Ömer b. el-Hattab, halkın vecd içinde namaz kıldıklarını görünce, “Bu ne güzel bid’at oldu” (ni’me’l-bid’atu hâzihi) diyerek sevincini ifade etti. Ancak, “Namazlarını gecenin sonuna tehir edip de şimdi uyuyanlar, şu anda namaz kılanlardan daha fazla sevap elde etmektedirler” sözünü de ilave etti. Zira insanlar teravihi o sırada gecenin evvelinde kılmakta idiler.
Hz. Ömer (r.a.)’in, daha önce çok dağınık bir şekilde kılınan teravih namazını kendisinin düzenlemesinden sonra, insanların bu namazı kılarken yaşadıkları hazdan ve sevinçten etkilenerek “Bu ne güzel bid’at oldu” demesi, teravihin cemaatle kılınmasının güzel olduğunu vurgulamaktadır. Yoksa buradaki bidat kavramı, Resûlullah (a.ş.)’in zamanında mevcut olmadığı halde dine sonradan sokulmuş bir iş demek değildir. Zira Resûl-i Ekrem teravih namazını kendisi kıldığı gibi, yukarıda zikredilen hadislerde de görüldüğü üzere üç gece imam olup cemaate de kıldırmıştır. Hz. Ömer (r.a.)’de, zaten kılınan bir namaz için imam tayin etmek suretiyle bu karışıklığı önlemiş olmaktadır.
Hz. Ebû Bekr böyle bir düzenleme yapmadığı halde niçin Hz. Ömer bunu yapmıştır? gibi bir soru akla gelebilir. Ancak şunu unutmamak gerekir ki, Ebû Bekr (r.a.)’in hilafeti çok kısa sürmüştür. Ayrıca o, Müslümanları o günlerde çok fazla uğraştıran irtidat olaylarıyla mücadele etmekten başka bir işe fırsat bulamamıştır. Kaldı ki, pek çok kurumunun temeli Hz. Ömer döneminde atılmıştır. Diğer alanlarda olduğu gibi cami ve cemaatle ilgili düzenlemeleri de ilk defa Hz. Ömer’in yaptığı anlaşılmaktadır.
Hz. Ömer, erkekleri Ubey b. Ka’b’in, kadınları da Süleyman b. Ebî Haşme’nin (o.35/656’dan sonra) arkasında ayrı ayrı toplamıştır. Diğer bir rivayete göre de Temîm ed-Dârî’yi (o.40/660) kadınlara imam tayin etmiştir. Hz. Osman (o.35/656) işe, kendi hilafeti sırasında erkekleri de, kadınları da Süleyman b. Ebî Haşme’nin arkasında cemaat yapmış ve ayrı ayrı namaz kılmalarına lüzum görmemiştir.
Hz. Ali (r.a.) (o.40/660), insanları bu namazı kılmaya teşvik etmiş ve ayrıca o da erkek ve kadınlara imam tayin etmiştir. Onun, teravihin camide kılınmasından memnun olduğunu şu sözleriyle dile getirdiği nakledilmektedir:“Allah, Ömer’in kabrini nurlandırsın, zira Ömer, mescidlerimizi teravihin feyziyle nurlandırıp şereflendirmiştir” .
Abdullah b. Mes’ud (o.32/652) gibi ashabın ileri gelenlerinden bir zat da insanlara imam olup teravih namazı kıldırmıştır. Muhammed b. Nasr el-Mervezî’nin (o.242/856), Zeyd b. Vehb’den (o.83/702) gelen bir rivayetine göre, Zeyd demiştir ki: Abdullah b. Mes’ud Ramazanda imam olup bize teravih kıldırdı. Namaz bitip eve döndüğümüzde henüz şafak atmamış bulunuyordu.

Rekatlarının Sayısı
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Âişe rivayetine göre vitir namazıyla birlikte on bir rekat teravih namazı kılmıştır. Ebû Seleme b. Abdurrahman (o.94/712), Hz. Âişe’ye Resulullah’ın Ramazanda kıldığı namazın durumunu sormuş, Hz. Âişe’de şöyle anlatmıştır: “Allah Resûlu (a.ş.), gece namazı olarak ne Ramazanda ne de başka bir zaman on bir rekattan fazla bir namaz kılmıştır. O, önce dört rekat kılardı ki, onun güzelliğini ve uzunluğunu ne sen sor ne de ben söyleyeyim. Sonra dört rekat daha kılardı, onun güzelliğini ve uzunluğunu ne sen sor ne de ben söyleyeyim. Daha sonra da üç rekat kılardı. Ben bir gün dedim ki, Ya Resûlallah! vitir namazını kılmadan önce uyuyor musun? Buyurdu ki; Ey Âişe! Benim gözlerim uyur ancak kalbim uyumaz.” Bu rivayette sözü edilen vitir namazı için üç rekatı çıkaracak olursak teravih için geriye sekiz rekat kalmaktadır.
Câbir (r.a.)’den (o.78/697) gelen bir rivayette ise, Resûlullah (a.ş.) tarafından kıldırılan teravihin sekiz rekat olduğu bidirilmiştir ki, bu haber Hz. Âişe’nin rivayetiyle örtüşmektedir. Nitekim bu iki rivayet de sahih olarak kabul edilmiştir.
Abdullah b. Abbas (o.68/687) ’tan gelen bir rivayete göre, İbn Abbas şöyle demiştir: “Resûlullah (a.ş.) münferiden yirmi rekat teravih, ayrıca vitir namazı kılardı. Teravihin her dört rekatı arasında bir müddet dinlenirdi. Sonra kalkar, namazına devam ederdi. Teravih namazındaki tervihanın esası, bu sünnet-i seniyye’ye dayanmaktadır.”
Yukarıda Abdullah b. Abbâs’tan rivayet edilen Resûlullah’ın yirmi rekat teravih kıldığı hadisi, senedinde İbrahim b. Osman adında biri olduğu ve Ebû Seleme b. Adurrahman’ın Hz. Âişe’den naklettiği hadisle çeliştiği gerekçesiyle zayıf kabul edilmiştir. Bununla birlikte aşağıda zikredilen haberlerle desteklendiği ileri sürülerek bu rivayetle de amel edilmiştir. Aşağıdaki hadislerde de görüleceği gibi teravih namazını yirmi rekattan az yada çok kılanlar olmuştur.
İmam Malik’in (o.179/795), Yezîd b. Rûmân (o.130/747)’dan munkatı bir isnadla rivayetine göre, İbn Rûmân: “İnsanlar, Ömer b. el-Hattab zamanında Ramazan namazını yirmi üç rekat kılardı” demektedir. Beyhaki, fazla olan bu üç rekatın vitir namazı olduğunu bildirmektedir.
Abdurrezzak İbn Hemmâm (o.211/826), Müsannef’inde Muhammed b. Yusuf tarıkıyle yine Sâib b. Yezîd’den şöyle rivayet etmektedir: “Ömer b. el-Hattab, Ramazanda Ubey b. Ka’b ile Temîm ed-Dâri’yi yirmi bir rekat kıldırmak üzere insanlara imam tayin etmişti. Bunlar, her rekatta yüzer âyet miktarı okuyarak teravih namazı kıldırır ve fecrin doğusuna yakın mescidden dağılırlardı”. İbn Abdilber (o.463/1071), bu bir rekat vitir namazıdır demektedir. Yine o, bir başka rivayette geçen yirmi üç rekatın, son üç rekatının vitir namazı olduğu görüşündedir.
Beyhakî’nin isnadını zayıf olarak nitelediği bir rivayete göre de Hz. Ali, bir adama Ramazanda insanlara beş terviha ile yirmi rekat teravih namazı kıldırmasını emrettiği bildirilmektedir. Hz. Ali’nin erkeklere ve kadınlara ashabından bir zati imam tayin ederek yirmi rekat teravih kıldırmasını emrettiği rivayeti ile, onun Ramazanda güzel Kuran okuyanları çağırdığı, onlardan birine cemaate yirmi rekat teravih namazı kıldırmasını emrettiği ve kendisinin de onlara vitir namazı kıldırdığı haberi, aynı olayı anlatıyor olmalıdır.
Ramazana mahsus olarak vitir namazı, teravihin peşinden cemaatle kılınırdı. A’mes (o.144/761): “İbn Mes’ud (o.32/652) yirmi rekat teravih ve üç rekat vitir namazı kılardı” demektedir. Diğer taraftan Tirmizî (o.279/892), Medine halkının vitir namazıyla birlikte kırk bir rekat teravih kıldıklarını rivayet etmekte, Süneninde, Safiî’nin (o.204/819) Mekke’de halkın yirmi rekat teravih kıldığını gördüğü haber verilmektedir.
Tâbiîn devrinde ise yirmi rekattan az teravih namazı kılındığına dair herhangi bir haber nakledilmediği ileri sürülmektedir.
Teravih namazının rekatlarının sayısıyla ilgili aktarılan rivayetleri değerlendirecek olursak şunları söylemek mümkündür: Ramazan-ı Şerifte sekiz rekat teravih ve üç rekat vitir namazının cemaatle kılınması sahih rivayetler doğrultusunda bir sünnet-i seniyyedir. Esasen sünnet, ya Resûlullah (a.ş.)’in devam buyurdukları veyahut devam ederken bir engel çıkması, ya da bir özrün araya girmesiyle terk ettiği işlerdir. Bu sekiz rekatın üstüne on iki rekatla beraber yirmi rekat olması, Hülefâyi Râsidînin uygulamasıdır ki, bu durum fikih âlimlerince müstehab olarak isimlendirilmektedir. Ayrıca Ebû Hanife’ye (o.150/767) gore, Hz. Ömer bu namazın cemaatle kılınmasını ve yirmi rekat olmasını kendiliğinden ortaya atmamıştır. Aksine Hz. Peygamber’in uygulamalarına dayanarak disiplin altına almıştır.